Translate

18 Şubat 2014 Salı

SAMİMİYET



Ne zordur arada kalmak.

Hissettiklerimiz ile yapmamız gerekenler arasında kalmak...
Beklenenler ile yapmak istediklerimiz arasında kalmak...
Söylemek istediklerimiz ile söylememiz gerekenler arasında kalmak...
Yapmak istediklerimiz ile zorunda olduklarımız arasında kalmak... Zor gerçekten...

Erkek olmak bu noktada işi  kolaylaştırıyor, daha bir kabul görüyor yapılanlar. Erkeklerden incelikler beklenmiyor ya, belki de ondan:) Daha içleri dışları bir... Daha oldukları gibiler. Eğip bükmüyorlar konuyu. Ya siyahtır ya beyaz... Grinin tonları yok hesaplarında... Kadınlarda ise grinin 50 tonu...:))))))))

Kadın olarak geçtiğimiz kültürel eğitimde, toplumsal beklentilerde de bize  zarif olmak adına gerçekleri saklayabilme sanatı öğretildi. Yalan mı?...

Her ne kadar İslami öğretilerde de karşınızdakinin kusurlarını görmezlikten gelmek olsa da dedikodunun bu kadar yapıldığ yaşamlar arasında bunu 'es' geçebilirim....:((





Önce gerçekleri söyleyecek cesareti bulup karşımıza oturtalım. Samimi olalım ve bu yazının devamını öyle  getirelim, bakalım ne kadar cesuruz. Söz veriyorum aramızda... :)))





Kıyafetini beğenmediğimizi, arkadaşımıza değil de fikrimizi O'nun olmadığı ortamda söylemeyi tercih ederiz. Bunu geçtim, ruju dişlerine bulaşmiş arkadaşlarına bunu söyleyemeyenlerimiz vardır. Yok mu.?.. Ben kendimi aynada gördüğümde 'neden kimse uyarmadı' diye acayip kızardım ama kızmıyorum artık.. Çünkü mutlu olmak olduğu gibi kabul etmekten geçiyor insanları.. Kadınlar böyle... o kadar.

İğne çuvaldız hikayesinden ilerlersek, pantalonunun fermuarı açık kalmış bir bey gördüğümüzde ''kimse mi, görüp uyarmadı, hay Allah...'deriz ve yine bir şey söyleyemeden geçeriz. Ben inanıyorum ki erkekler bu detaylara bakmıyorlar, baksalar kimse çekinmez söyler eminim. Önemli değil ki onlar için... Detayları önemseyen ve utanma hissi ile büyütülen tür, biz kadınlarız...

Hayat, insanlari oldukları gibi kabul edebilince daha çekilir oluyor... Dünyanın her yerinde geçerli bu kural... Çok takmamak gerekiyor.
 
Samimiyet dediğimiz şey, samimi olmak gerekirse samimiyetsiz bir durum. Bazan kıskançlıkla, bazen de çıkmazlarla beslenen bir kavram.


Kayınvalide ile anne mesela... Sevmek değer vermek baska. "Sonuçta herkesin iki annesi, iki babası vardır" diye büyütülmüş bir beyinle yaşıyorum ve bundan mutluyum...

Yıllar sonra, tekrar  "baba" diyebileceğim bir babamın olması paha biçilemez. ... Konuyu toparlamak gerekirse; sevmek,  değer vermek başka... ama her noktada herkesle ayni samimiyeti kuramazsınız, bunun nedeni sadece büyürken karşı karşıya kaldığımız öğretilerimiz... Beyin kodlarımız... Hayata geçirmemiz, sahiplenmemiz beklenen "aman kimse üzülmesin" felsefesi...


 
Genel fark ediş: Gelinler  kayınvalidelerine çok benzerler... Biraz karışık gelebilir ama üzerinde hemfikir olacağınıza eminim.... Kızlar babalarına aşık büyürler ve babalarına benzeyen insanlarla evlenmek  isterler.. (kabul etseniz de etmeseniz de bu %90 doğrudur, istisnalara takilmiyoruz...:)) hali ile evleneceği kişiyi yetiştiren kişiye benzemeleri de kaçınılmazdır...

Bugün uçan halımız bu kelimelere değdi.. Aslında bambaşka farkedişler varda kelimelerle buluşmayı bekleyen... Olsun gerisi, ömrümüz oldukçe, gelir.. kelimeler takılırsa dallara ordandan yol olursa sizlere... Ne mutlu bana....:))




Mutlulukla, Sağlıkla Kalın...












Hiç yorum yok:

Yorum Gönder