Translate

28 Ekim 2015 Çarşamba

CUMHURİYET DEMEK...


Oğlumun  heyecanla beklediği Cumhuriyet Bayramı töreninde repliği..

Cumhuriyet...
Aydınlık demek...

Törende giyeceği kostümün son  kontrollerini yaparken konuşuyoruz:

-29 Ekim için sevgi kurabiyeleri yapalım mı beraber?
-Evetttttt:))

- Anne.  Atatürk'ten önceki padişahlar çok iyi yönetiyordu da son padişahlar yönetemediği için mi Cumhuriyet ilan edildi?

- Tam olarak öyle diyemem canım, dünyada insanların daha fazla "özgürlük" istediği bir dönemde Türkiye'de yaşayan insanlar da "padişahlık" ile yönetimin devam etmesini istemedi.Kadınlar kocaları ile eşit olmak istedi. Kıyafetlerine herkesin müdahale etmesini istemedi..... Çocuklar, istedikleri  okula gidebilmek istedi, güzel edoyuncaklarla oynamak istedi...

-Cumhuriyet olunca zengin mi oldular?

- :) Cumhuriyet ile insanlar tercih hakkına sahip oldular. Yönetimde sorumluluk ve söz hakları oldu. Hani siz okulda, 1 yıl için başkan seçiyorsunuz ya. Aynı şey.

- Cumhuriyet olmasaydı ne olurdu?

-Cumhuriyetten önce, padişahın seçtiği kişi sorumluluk alırdı. Padişah da kimseye sormak zorunda değildi. Sınıftan örnek verirsek, öğretmenin istediği kişi başkan olur ve tüm sınıf kabul etmek zorunda  kalırdınız. Bu hoşuna gider miydi?

- Bilmem...



**********************************
Bilmemesi normal aslında...

Evde, karşıma geçip "sen başkan değilsin, babamla beni böyle yönetemezsin" diyebilen Alper'in, kendine dayatılanı kabul etmek zorunda kalmanın ne demek olduğunu bilememesi çok normal..

İnsan olarak nefes alan her canlı gibi varlığın sürekliliğini korumak zorundayız...
Yangın yeri dünyada, memleketimize sahip çıkmak zorundayız...
Cumhuriyeti, Türkiye Cumhuriyeti topraklarının her santimetre karesinde hakim kılmak zorundayız....
Bunlar atalarımıza boyun borcumuz, çocuklarımıza karşı mecburiyetimizdir...

Nice yıllara Türkiye Cumhuriyeti Devletim...
Dünya döndükçe kutlayacağın nice 29 Ekim'lere memleketim...
Nice aydınlık yarınlara güzel ülkem...

Sevgi ile özgür kalın...


26 Ekim 2015 Pazartesi

OYUNCAK YAPMAK..


Pazar gününün son saatleri...
Normalde en üretken olunan, en çok iş sığdırılan, en özgürce program yapılan gündür benim için Pazar günleri...
Bugün değil.. Bugün hiç de "normal" olmadı...

Günün en kayda değer zaman dilimi "sabah" oldu. Dün, Alperin arkadaşında gördüğü"çöps kamyon oyuncağı" kabus derecesinde isterim de isterim şarkısına dönüştü evde..
"-biz kendi kamyonumuzu tasarlasak olmaz mı?" diye sorduğumda sakinleşti.

Elimizdeki malzemelerle bir "ev yapımı çöps kamyonu" çıkartmak durumundaydık artık..



Oyuncaklarından kendi seçtiği bir kamyonun üstünü kağıt havlu rulosunu açarak kapladık. ikinci bir ruloyu spiral kestik. Böylece çöp kamyonunun  "uzayabilen hortumunu yaptık.

kamyonun engelsiz yürüyebilmesi için hortumu üzerinde tutacak güçlendirilmiş kağıt ile kamyona "hortum tutma çubuğu" ekledik.
Alper kendi "çöps karakterleri"ni çizdi, boyadı. beraberce yeni karakterlerimizi kesip kartona yapıştırdık. Kamyonumuzun üstüne bir kapak yaptık. (Çöp kamyonunu temizlemek için gerekli imiş:))  Rengarenk boyadığı kamyonuna kendi yazısı ile "çöp kamyonu" yazmayı ihmal etmeyen Alper, aracın kapısına da Türk Bayrağı yapıştırmayı atlamadı.


Yarım saat oynanan yeni oyuncak hevesi sonrası, "hafta sonu ödevlerinden kaçan Alper", lego parçalarının başına oturdu ve saatlerce talimatlardaki parçaları aramaya, olmayanlar için çözüm üretmeye başladı... Ben de kenardaki kedi yavrusu gibi benimle bir şeyler yapmak istemesini bekledim.. sadece parça arama dedektörü olarak yardım istedi ki hiç de keyifli olmadı..




  Alper'in legolarla yaptığı, "oyuncak vücuda getirme işi" ile bizim "kamyon" tasarımı oyuncağımızın çok da farklı olmadığını anlamam biraz zaman aldı. İki grup da parça birleştirme aslında..

Farkediş: Etrafımızdaki her kullanılabilir "şey" potansiyel bir oyunca parçasıdır. Oyuncak yapmak için nesneleri algılama şeklimizi en yalın haline getirmemiz yeterli..

Fındık kabukları, çekirdek kabukları, gazete kağıtları, köpük bardaklar, kuru yapraklar, çalı parçaları, kozalaklar, karton kutular...

 Masa üstündeki paketli küp şekerlerden kule yapmak, şeker kutusuna basket atmak...


Plastik su bardakları ve pipetlerden kukla yapmak


Renkli plastik bantlardan halıyı kaldırıp yollar çizerek şehir tasarlamak. Oyuncakları konumlandırarak pek çok oyuncakla eş zamanlı oynayabilme gücü geliştirmek...

Ve daha nice birbirini tanımayan parçaları birleştirmek... kısaca oyuncak yapmak... Ya da nesnelerin  varoluş amaçlarını özgür bırakmak!...




18 Ekim 2015 Pazar

ÇIKMAZLARIMIZ...

Merhabalar...

Bu kaçıncı oturuşum kalkışım, ekranın başına..
Hiç mi iyi şeyler olmuyor dünyada diye söylenip duruyorum kendi çıkmazlarımda...

....
Malum önümüz kış, doğal gazda sıkıntı olursa diye elektrikli ısıtıcı, yemek için tüp falan baksak mı dedim eşime..... ilgilenmedi....

Peki elektrikte de sorun olursa ne yaparız, en azından ışık için pil-mum depolasak mı dedim.. yine ilgilenmedi...

Acaba eve şömine sistemi kurup iç bacalarla odaları ısıtabilir miyiz dedim.... sadece kaşını kaldırıp derin bir nefes aldı...

Acaba site ile konuşsak  sığınak mı yaptırsak, yer altı mutfak sistemi, yiyecek deposu falan mı düşünsek dedim... kafasını çevirdi...

" sığınakta yaşayacağın bir hayatı mı tercih edeceksin, o hale gelmiş bir dünyada mı Alper'e yaşam düşüneceksin?" dedi..." mutlu olmak merkezli yaşam felsefen annelik içgüdülerine yeniliyor hayatım..." diye ekledi...

nefesim kesildi...
saatlerce koltuğa mıhlanmışım gibi oturdum...

Kendime geldiğimde üzerimden tonlarca yük kalkmış gibiydi... Bıraktım tüm endişelerimi koltuğun üstüne ve oğlumun umut dolu mutlu gözlerine sığındım..

"lego oynayalım mı anne?"diye sordu...
"hadi mutlu olalım oğlum dedim...

"Hala alacak nefesimiz varken mutlu olalım" dedim sessizce..