Translate

24 Aralık 2014 Çarşamba

MUTLU SENELER...


Alper her sabah "günaydın" demeden önce kalkıp önce perdesini aralayarak "kar" kontrolü yapıyor ama nafile... Kar dağlarda bizden uzakta... Kar var diye sevinemiyor yani...

 
Acı içindeki insanların diğer yaşamlara sevinememesi gibi...




Afrika'da...Orta Asya'da...Orta Doğu'da.... zulüm gören insanlar... Uzakta...
Alt mahallenizde babasından şiddet gören çocuk.... Uzakta..
Üst katınızda eşinden dayak yiyen kadın... Uzakta...
Köşe başında soğuktan titreyen yaşlı  adam... Uzakta...





Sırtında battaniye ile pencere önünde oturan yaşlı teyzenin yanlızlığı... Uzakta...
Saçlarının ne zaman uzayacağını ısrarla soran lösemili kızına gülümsemeye çalışan annenin çaresizliği... Uzakta...
Elinde sefertası ile okula giden yaşıtlarını seyreden gencin burukluğu .... Uzakta...
Ayakkabıcının önünden geçerken tekerlekli sandalyesini hatırlayan çocuğun duaları... Uzakta...
Açlıktan halsiz kalmış sokak köpeğinin kendini kovalayan çocuklardan kaçışı... Uzakta..

Tarihte yaşanmış acılarla yüzleşmek için "önce eğitim" diyen insanların çığlıkları... Uzakta...
Alfabe ile dil arasındaki ilişkiyi anlatmaya çalışan insanların çabaları... Uzakta...
Önündeki çukuru göstermek için yanlızlığı göze almış insanların uğraşları .... Uzakta...

Yepyeni bir yıl geliyor.... Soru işaretleri ile dolu...
Silah tüccarlarını konuşuyoruz....
Uyuşturucu sektörünü konuşuyoruz...
Terörizmi konuşuyoruz....
Globalizmi konuşuyoruz...

İnsanlık..... UZAKTA...


Mutlu olmak için ne çok nedenimizin olduğunu fark edeceğimiz bir yıl diliyorum ...

Sevgiyle, huzurla, mutlulukla kalın...










17 Aralık 2014 Çarşamba

BİNLERCE YIL SONRASI....

Bir varmış bir yokmuş....

Dünya adında bir gezegen varmış...
İçinde yaşayan hakim canlılara İnsan denirmiş. Bu türün çok da belirgin ortak özellikleri yokmuş...
Yaşam döngüsünün 30 yıl ile başlayıp 550 yıla kadar çıkmış...

 Başlangıçta birbirlerini koruyan, tehlikelere karşı birlikte hareket edebilme yeteneği geliştiren bu ırk; zamanla doğal ortama uyum sağlamış, bireyselleşmiş...

Başlangıçta doğayı, hayvanları emrine almak, korumak için mücadele veren bu ırk; zamanla her canlılığı kendine rakip görür olmuş...

Başlangıçta  bildiklerini aktarmak için her fırsatı değerlendiren insanlar, yazıyı, ateşi, tekerleği keşfetmiş... yaşam felsefesi oluşturmuş bu tür; zamanla her şeyi kendine saklar olmuş...

 Başlangıçta eşitlik kavramı her şey iken zamanla "madde zenginliği" kavramı ortaya çıkmış...

Başlangıçta türlerinin devamı olan ve adına "çocuk" dedikleri canlıları koruyup kendilerinden önde tutan insanoğlu, zamanla; zamanın sırrını çözmüş.... yaşlılık olmadığı için çocuklara ihtiyaç da kalmamış...

Başlangıçta hayatta kalmak ve nesli sürdürebilmek için yaşanırken; zamanla "güçlü olmak" için yaşanır olmuş...

Güçlü olanlar kendilerini sonsuz zannederken sadece ölüm sonları olabilmiş.. Lakin "güç" denen "madde zenginliği- öldürebilme üstünlüğü"  nesiller üzerinden aktarılan bir "zehir" olmuş...

İnsan ırkı, bu zehrin etkisinden kurtulamamış ve gezegenin ölümü ile tarihe gömülmüş....
**************



Zaman; sonsuzlukta bizi temsil edecek hikayeye müdahale edebileceğimiz zamandır. Her türlü güç sadece mutluluk ve sevgi ile masumlaştırılabilir.



Mutlu olmayı unutmayacak nesiller yetiştirebilmek duası ile:))...

14 Aralık 2014 Pazar

YERLİ MALI HAFTASI...

Merhabalar....

Yaşamın temposu içinde sizlerle öyle çok şey paylaşmak istiyorum ki....Lakin zamanında  aktarılamayan her not gibi kuruyup soluveriyor; geceyle gündüzün kovalamaca oyunu sırasında....

Bugün sizlerle yerli malı haftası hakkında fark edişlerimi paylaşmak isterim... Elbette zaman çizelgesinde geriye dönük anılarla..
Aynı yaş gurubunda olup, ortadirek yaşayanlarla benzer anılarımız olduğuna eminim:)

Sabah oğlum yerli malı haftası kutlayacak.. Hem de benim çocukluğumdaki gibi... Oğlumun anlayamadığı bir heyecanla anlatmaya çalışıyorum bir şeyleri...

...............

İlkokulda sınıf mevcudumuz 68 kişi idi... 3. sınıfı barakalarda okudum. Bildiğiniz saçtan baraka içine sıralar, bir kara tahta, öğretmen masası ve bir kömür sobası... Bir sırada 3 kişi... Ortada oturmak hem iyi hem kötüydü... İyiydi çünkü sıradan düşme derdi yoktu... Kötüydü çünkü kollar bedene yapışık yaşanırdı ve dirsekler hep çarpardı... Hem de sağlı sollu..:) Neyse... Yılın en keyifle beklenen haftası "yerli malı haftası" olurdu...

Yerli malı haftası demek; bolluk demekti, bereket demekti, çeşit demekti... İlkokul öğretmenim Recai hocam böyle anlatırdı. "Şimdi bu çeşitlilik var ya çocuklar, herkes evde çalışıp hazırladığı için değil mi... herkes burada paylaştığı için.... Sonuçta; hem herkes doyuyor, hem sıkılmıyor, hem dengeli besleniyor hem de hiçbir emek ziyan olmuyor.... İşte yerli malı kullanmanın minik bir örneğidir sınıfımız...."

Kulakları çınlasın...O dönemlerde hassasiyet oluşturmuş beynimizde... sınıf neredeyse 70 kişilikti ama her şey nakış nakış işlenirdi...

Ben, okuma şansı için dua eden insanları gördüğümde, o barakaları şükranla anarım....
"Ekonomi yoklukta öğrenilir" lafının doğruluğu bende kanıtlanmıştır:)

Biz Türk Malı kullanacağız ki... üretenlerin çabası boşa gitmesin...
Biz Türk Malı kullanacağız ki.. çeşitlilik kimsenin ahkamına kalmasın....
Biz Türk Malı kullanacağız ki .. herkes sağlıkla beslensin- temizlensin-giyinsin...
Biz Türk Malı kullanacağız ki.... en azından o baraka okullar herkese ulaşabilsin...

Aşırı milliyetçi bir insan olduğum söylenemez ama ekonomik bağımsızlık her şeydir... Memleketimizin kendi göbeğini kesebilmesi için,Atatürk'ü yeniden okumak gerek "Efendiler, ekonomisi bağımlı olan milletlerin tam bağımsızlıktan söz etmeleri mümkün değildir..."

Çocuklarımıza anlattığımız her şey gibi pekişmeli "yerli malı" kavramı...Kendi gelecekleri için,  mağazada bizden önce bakmalılar barkoda "869" ile başlıyor mu diye...

Fark Ediş:Yerli malı haftası kaldırıldığında "gümrük birliği" masalı ile Dünyaya pazar olduğumuzu; önce kendimize hançer sapladığımızı; abilerimiz, amcalarımız, kardeşlerimiz işten çıkartıldıklarında anladık... Çalışan fabrikalar "ithal ürün fiyatları ile rekabet edemiyor" diye kapandığında anladık... Anladık ama toplum olarak çok umursamadık... ucuz diye tercih etiğimiz ne varsa kendi cebimize kar bildik... paranın nereye gittiğine bakmayı önemsemedik...


Yarınlara borcumuzdur, doğru olanı yaşamak... anlatmak...

 Bu sıralar bol bol söylemek gerek... "Yerli Malı yurdun malı, herkes onu kullanmalı"...



2 Aralık 2014 Salı

ANNELİK YILDÖNÜMÜ....

Uzun bir aradan sonra yine merhaba..




Herkesin bir ayı olsa, benim ayım Eylül ya da Kasım olurdu...
 Hayatımdaki pek çok önemli gelişme Eylül ayında olsa da oğlumun doğumu Kasım sonu olduğu için terazi Kasım'a kayar... Bir mucizenin merkezinde olmak o kadar büyülü bir his ki, o ana kadar olan tüm "AŞK" kavramları yerle bir oluverir... Her şeyin anlamını bulduğu ve her şeyin bir o kadar anlamsızlaştığı andır,  bir bebeğin ilk sesini duymak...

Kasım ayı o yüzden bende hep çok hareketli geçer...
Bunu anlatmak zor... Her his,  yaşayanın hissettiği kadar değerlidir...
Kimi için önemsiz olan sizin için olağanüstü olabilir... Bu kimseyi iyi ya da kötü yapmaz.. İnsanlar hissettikleri ile yargılanamazlar...
Sizin değer vermediğiniz bir konuyu çok önemsiyorsa arkadaşınız; arkadaşınıza verdiğiniz değer ölçüsünde; yanında olun.... Çünkü insanlara verdiğiniz değer sizin ne hissettiğiniz değil, ne hissettirdiğinizdir...

Doğum günleri hep çocuklara bayram havasında geçer ya... Benim için de oğlumun doğum günü bayramdır.. Hatta; belki de daha çok önemsiyorum bu günü. Onun için açılan hediyeler iken anlamı, benim için hayatımın gözden geçirilişi...

Benim çocukluğumda hiç doğum günüm kutlanmadı... Hatırlayan da olmazdı zaten... Bizim ailede önemsiz, gereksiz bir detaydı doğum günleri... Çünkü doğmak sıradan, doğurmak bir görevdir bizim topraklarda...

16 yaşında evlenilir, 17sinde ilk çocuk kucağa alınır...
30' una kadar en az 4 çocuk... Normalde 6... Hepsi yaşarsa kadının şanı... Erkek çocuk çoksa erkeğin şanı yürür... Annem, 2'si yaşam savaşını kazanamayan 6 doğum yapmış... Hangi birine kutlama yapsın..Hepsinin hatıralarında biraz acı biraz utanma var... 5 kız 1 erkek çocuk...!!!

Dağın başında ne doktor ne hastane...benim ebem anneannem, kardeşimin ki babaannem... Gel de kutlama yapmak iste...

Neyse, kelimeler yine başına buyruk dökülüveriyor ...

Belki de kızgınım her şeye... Atmışım bir yerlere, şimdilerde yüzleşiyorum kendi kutlanmayan doğum günlerimle... Doğumuma sevinilmediğini biliyorum ya belki de tüm hıncım bundan... Kızı olduğunu duyduğunda anneme yüklenen yükü hissetmek belki de abartmalarımın nedeni.. Annem beni ne çok sever bilirim ama yine de doğduğuma sevindi mi emin değilim:((

Alper'e evde iki parti yaptık. İstanbul'da teyzesi ve yengesinin hazırladığı sürpriz doğum gününe de gittik. Kuzenlerle bir parti yapık... Arkadaşları ile gönüllerince eğlendiği bir parti de oyun parkında yaptık... Kayınvalidem bile dalga geçer oldu 40 gün 40 gece doğum günü mü olur diye:)))

Evet biraz abartmış olabilirim...

Abartıyorum oğlumun doğum gününü, çünkü hayatımda eşsiz bir gün...
Abartıyorum çünkü oğluma doğduğuna ne kadar mutlu olduğumu söyle şeklim bu benim...
Abartıyorum çünkü "anne" olma yıl dönümümü önemsiyorum..
Anne olmayı önemseyişimi gösterme şeklim benim...


İlk defa evde ve uzun vakit ayırarak bir organizasyon yapma lüksümüz oldu..
İlk defa evde pastalar yaptık beraber...
İlk defa şeker hamuru ile bir şeyler yapmaya çalıştık... (beceremesem de eğlendik:))
İlk defa bir organizasyonu birilerine bırakmadan ben ilgilendim... Güzel anılarımız oldu... Hem oğlum için hem benim için...

Bir saniye sonrasının sahibi Allah... İnsanların "erteleme" lüksü yoktur... İnsanların "vazgeçme seçeneği" vardır...

Vazgeçersin... Ya da yaşarsın...

Alper 5. doğum gününe ait neler hatırlayacak bilmiyorum ama ben mutluyum..



 Farkediş: İnsan çocuğu olunca ölümden korkar oluyor... O yüzden ziyan edilecek bir an bile yok...
Yaşadıklarımız ne kadar zor olursa olsun, çocuklar mutlu anıları hak ediyor. Mutlu anılar da sadece siz mutlu iken mümkündür... Mutlu olmayı çocuklarımıza borçluyuz... 




Her anı farklı kılabileceğiniz bahaneler bulabilmenizi diliyorum...

Sevgi ve mutlulukla kalın...