Kurtuluşun
ilk kıvılcımının yandığı yer…
Bir neslin
küllerinden doğacağı inancın, körüklendiği yer…
Tarihe “Çelik
Kale” diye not edilen ÇANAKKALE…
Müttefik
donanma, boğazın dış tabyalarını bombalamaya başladı…
İşgal
birliklerinin Dünyaya “Hasta Adam” diye anlattığı, halkının vatan diye
sarıldığı, Osmanlı toprakları; kendine geçirilen kanlı dişlerden kurtulmak için
kıvranıyor…
Halk yorgun,
Halk
kaybetmekten bıkkın…
Her yerde
savaş haberleri ile eksilmekten üzgün…
Lakin halk,
özgür olmadan yaşayamayacak kadar şehadete koşmaya razı…
‘ya istiklal
ya ölüm’ diyecek bir lidere hasret…
Bitmek değil,
yeniden doğmak için koşmaya hazır menzile…
İşgal
devletleri “bitti” gözüyle bakarken haritaya “bittiklerini” gösterecek direnişi
hayal edemezlerdi…
Tarihin
yazmadığı bir inançtı yenildikleri…
Tarihin
yazamayacağı acımasızlıklarına alacakları cevapla gömüleceklerdi sulara…
Halk olmanın
temelinde, sevmek varsa insanı insan olmasından ötürü, ayrışmazlardı… Bu
milletin evlatları anlatacaklardı…
Anlayacaktı
dünya, bir olmak için, birlik olmak için yeterdi insan olmak…
Dili dini
coğrafyası ne olursa olsun asıl mesele VATANI SEVMEK’ti, insan olmaktı, insanca
– kardeşçe yaşamaktı…
Kosova’dan
ailesini bırakıp gelmişti Zeynep Mido Çavuş… Gencecikti, gelinliği tabutu
olmuştu Çanakkalede….
Yaralılara
umut olan Egop Elmasyan, Mektebi Sultani mezunuydu, Çanakkale’de bize emanettir
ruhu…
Tüm dünya
iki kutuptu sanki…. Gönül sevdası ile silaha sarılıp “Türkler yıkılırsa yıkılır
bu dünyada adalet” diyen Balkanlardan, Hicazdan, Halepten akın akın gelenler ve
masa üstünde yeni harita çizenler….
Oysa
öğreneceklerdi, Türklerle savaşmak için top tüfek yetmezdi… Yalanları ile
topladıkları askerler arasında birlik kurulamazdı, Kazanmak için her mermiye bir
beden yetmezdi…
Türkler bir
ölür bin dirilirdi…
Memleket
sevgisinin cinsiyeti olmaz “diye haykıran bir kahraman halk ile karşılaşınca
düşman, saldırdıkça saldırdı, alçaldıkça alçaldı… Yüzyıllardır kurduğu
oyunlarla hazırladığı zeminde parçalamadan kalkmak istemiyorlardı masadan…
Bilmiyorlardı,
ateşledikleri ruhun dünyayı saracağını bilmiyorlardı…
Öğreneceklerdi…
7 Mart
gecesi bir kader anıydı. Yüzbaşı Tophaneli Hakkı Bey ile Yüzbaşı Hafız Nazmi
Bey; ezber bozan bir kararla Albay Cevdet Bey emri ile tarihin akışını değiştirdiler
Karanlık Liman’da… Aldırmadılar
tehlikelere… Ölüme meydan okumaktı yaptıkları… Boğaza paralel bırakılan her
mayın işgal kuvvetlerinin varlığına birer nokta idi…
18 Mart
1915’de Nusret Mayın Gemisi “Dünyanın en ünlü mayın gemisi” ünvanı ile
tarihteki yerini alacaktı…
639 kişilik
Fransız Bouvet ve İngiliz Ocean Zırhlılarının sulara gömülmesi ile tüm dünyanın
merkezi oluvermişti Çanakkale…
Çekilen
düşman donanması ardından Albay Cevdet Bey 400 bin şehidin ruhu ile zaferi
tanımlar: “Gittiler, geçemediler, geçemeyecekler”…
18 Mart tüm
Dünya’ya bir mesajdı Türklerden…
Güçlü olmak
yetmezdi Çanakkale için…
Türklerin
vatan dedikleri her yer ölmeye değerdi…
Kahramanlık,
centilmenlik, insanlık dersleri fışkırıyordu her karış toprağında…
Fransız denizaltı
Safir ele geçirildiğinde esir alınan mürettebat ailelerine yazdıkları
mektuplarda şöyle diyorlardı: “Türk askerleri çok iyi, sıcak yemek veriyorlar”…
Oysa
yokluğun insanın içini sızlatacağı bir açlıkla da savaşıyordu bu kahramanlar,
lakin “esir dediğin hürmete tabidir” diyen bir iman, insanlığa saygı diyen bir kültür
yükselir gönüllerden…
Çanakkale
savaşında herkes birer kahraman, herkes birer efsanedir…
Albay Hafız
Halit Bey’in kızı Nezahat Onbaşı… Gediz cephesinde babası ile omuz omuza
çarpışır… Annesizliği çeker “vatanım anamdır” der… 600 asker cepheyi terk edip
geri çekildiğinde çıkar önlerine: “ben babamın yanında memleket için ölmeye
giderim, siz nereye?” der ve değişir cephenin kaderi… Geri dönen askerlerle
cephe geri alınır… Nezahat daha 12 yaşındadır ve Onbaşı olur… İlk istiklal
madalyasının da sahibi olacaktır.
Anafartalar
Cephesinde Hatice Hnm, 56. Fıkrada çarpışır… Gönlü elvermez köşesinde sinmeyi,
her vatan aşkıyla yanan gönül gibi sokar elini taşın altına… Babası Hacı
Halilzade ile silah tutar. Kılık değiştirip Ahmet adıyla dokunduğu her tetik
düşmanın gücünü yerle bir etmekteydi…
275 kiloluk
merminin altına girdiğinde Seyit Onbaşı Bouvet Zırhlısına mezar olacaktı
Çanakkale suları… 3. Top atışında gömüldü sulara, Seyit Onbası’nın kaldırdığı
yük değil, bir vatandı elbet…
16 yaşında
topçu mülazımı Mehmet Ali Efendi’nin doğum günü hediyesiydi şehadet suyunu
içmek…
Halime
Çavuş, “savaşmak için erkek olmak gerekmez yüreğimizi ortaya koymak yeter”
deyip sarıldı süngüye… Çanakkale kahramanları efsane yazmaya, tarihin yönünü
değiştirmeye hep omuz omuza devam ettiler… Kurtuluş savaşında da ateşlenen ruhu
diri tuttular…
Mehmet
Çavuşlardı destanların sahibi, “tek kolum yeter düşmana” diyerek, kesilen
koluna rağmen dönmedi geriye cephelerden…
18 Mart
Zaferi bir başlangıçtı…
Kürdüyle,
Lazıyla,Çerkezi ile, Ermenisi ile, Süryanisi ile, Arapı ile vatan sevmenin dini
dili ırkı olmaz diyen herkes kol kola idi… Öyle bir ruhtu ki açığa çıkan işgal
kuvvetleri bin pişman olmuşlardı ama nafile… İzmir’den denize dökülene dek bir
ölüp bin dirilecektik hep…
18 Mart
deniz zaferi ardından 25 Nisan’da başlayan kara harekatı ile doğan her güneş
yeni bir lidere selam çakıyordu…19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal …. Tüm
tümen birdi, hepsi Mustafa Kemaldi… Arıburnu’ndan çıkan düşmanı Conkbayırı’nda
durduran….
Artık
Albay’dı rütbesi Ağustosta Anafartalar’da, Kireçtepe’de askeri deha örnekleri
ile bir avuç askerle İngilizlere ders üzerine ders veriliyordu. Mustafa Kemal
artık “Çanakkale Kahramanıdır”…
Düşman tüm
dünyayı yalanları ile yığıyordu önümüze… Arıburnu’ndan çıkan bir sesle yer gök
yağmur yağmur indi düşmanın başına…
Öyle bir ses
ki ölüme meydan okumaktaydı…
Öyle bir ses
ki yüreklerdeki inancı katladıkça katladı: “Size taarruz etmeyi emretmiyorum,
ölmeyi emrediyorum”
Ölümle
ölümsüzlüğe varanlar hiç düşünmediler geri dönmeyi…
Her neferi
ayrı bir kahraman olan 57. Alay….
Her vatan
severin kalbinde minnet, ruhunda şükürdür 57. Alay…
57. Alay askerleri 1915’den sonra hiç değişmedi.
Dünya döndükçe var olacak Türklerin 57.
Alayı hep aynı isimlerle anılacaktır… Biliriz ki hala görevlerindedirler…
Ey Türkiye
sevdalısı,
Ey memlekete
gönül vermiş genç,
Tüm Dünya ne
zaman Türklere karşı dursa değişir Dünyanın kaderi….
İşgal
birliklerinin istemeden yaktıkları özgürlük ateşi tüm dünyada yankı bulur.
Yenilmez dediklerinin yenilebilir olduğunu görürler… Hindistanda Afrikada
yankılanan sesler vücut bulur. Mahatma Gandi: Mustafa Kemal İngilizleri
yeninceye kadar tanrıyı da İngiliz zannediyordum” der.
Bizi biz
yapan, bizi bir yapan her değerimiz ruhumuzda, damarlarımızdaki asil kanda
mevcuttur…
Korkmadan,
bilimden ayrılmadan, sanatın ışığını söndürmeden, birlik ruhuna ihanet etmeden omuzlarımızdaki
Türkiye Cumhuriyetini yarınlara taşımak, muhasır medeniyetler seviyesinin önünde
var etmek, Çanakkalede ateşlenen
özgürlük yolculuğumuza karşı boyun borcumuzdur.
400.000
şehidimize karşı, çekilen dayanılmaz acılara karşı görevimiz çalışmak, üretmek,
insanlığı sevmektir…