Translate

24 Nisan 2014 Perşembe

FARKLILIK


Yaşamı herkes kendi dünyası kadar yaşayabilir diyoruz ya, işte bu temel hayat felsefemiz olunca her şeyle başa çıkmak daha kolay oluyor...

İnanıyorum ki "doğru" ya da "yanlış" yoktur. Sadece doğruları örtüşmeyen insanlar vardır... Bu hiç kimseyi kötü yapmaz...

Gerçeklikleri ve öncelikleri farklı insanlar vardır... Bu da kimseyi bencil ya da düşüncesiz yapmaz.

Kimimiz çalışmaktan ve başarıdan beslenir... Bu O insanı "yaşamıyor" yapmaz...

Kimimiz, ailesinin etrafında kenetlenir ve dünyasını o kadar tutar... Bu O insanı "sığ" yapmaz...

Kimimiz, evde zaman geçirmekten hoşlanır... Bu O insanı "yanlız" yapmaz....

Kimimiz, hep kalabalık yerlerde olmak ister.... Bu O insanı "sosyal" yapmaz....

Kimimiz, sorumlulukları ile yaşar... Bu O insanı "başarılı" yapmaz

....Tercihlerimiz sadece bizleri "farklı" yapar

Bize de saygı duymak düşer:)

Farkediş: Günlük programları yaparken mutluluk nedenlerini de avucumuzun içinde tutmak gerekir.

Küçük ani kaçamaklarla günü renklendirmek ; ya tercih edilir, ya tercih edilmez.... Bu sizi ya mutlu eder, ya da ertelenir bir detay olarak kalır....

Mutluluğunuzu arttıracak sürprizlerle dolu bir gün diliyorum size...:)

23 Nisan 2014 Çarşamba

BAYRAM GELDİ

İnsan aile olduğunu bazı durumlarda daha iyi anlıyor. His yoğunluğunun tavan yaptığı zamanlarda olaydaki özne çocuğunuz ise "anne" olmak bambaşka bir hal alıveriyor... Tek bir olay bile; geçen tüm zorluklara, uykusuz gecelere, acılara, vazgeçişlere değiyor... Gelecek sıkıntılar için de güç depolama vesilesi oluyor.

Coşkunun heyecana dönüştüğü bir 23 Nisan daha dolu dizgin yaşanıyor. Günün ilk kısmında oğlum bize  "aile olmak" kavramını bir kez daha hatırlattı... Gösterilerini alkışlarken gözyaşlarıma mani olamadığımı söyleyebiliyor olmaktan dolayı öyle mutluyum ki... Benim minik meleğim, benim gözümde, sahnede büyüdü... büyüdü... devleşti.... Beni ben yapan tüm değerlerin toplamı oldu....

Tüm arkadaşları ile nasıl muhteşemlerdi... geleceğe dair daha bir umutluyum artık... Dünya insanı olarak geleceği sahiplenecek minik beyler, küçük hanımefendiler gördük..  Atatürk'e bizim önümüzde söz verdiler, kendilerinden sonrakilere yaşanacak 23 Nisanlar için çok çalışacaklar...

"Ben gökyüzünde kara bulutlar değil
 açan bir güneş istiyorum..." diye haykırıyordu minicik yürekler... Nasıl, mutluluktan ağlamaz insan.... Emeği geçen tüm güzel gönüllere   tekrar tekrar teşekkür ediyoruz...

Oğlumu çoookkk mutlu eden babaanneye ve dedeye ne kadar teşekkür etsek az.... 23 Nisan için Karabük'den kalkıp geldiler, gösteriyi seyrederken yaşadığımız gururu bakışarak paylaştık...
Teyzemiz ve vazgeçilmezimiz Yüksel abimiz de bugünü bayram yaptılar... Oğlumun kulağıma, "Anne biz kocaman bir aileyiz" deyip kikirdemesi mutlu olmak için en değerli hazinenin kapağını kaldırdı. Bu dünyada sizin için önemli birileri varsa işte o zaman yaşıyorsunuz ve mutlu olmanız gerektiğini hatırlamak için kaybetmeyi beklemeyin...


Gösteri sonrası gönlünce koşturduğu parkta koca çilek kokteylini masa üstüne devirdiğinde bile kızamadım... Olan beyaz pantolonlara oldu... Olsun...:))  Yemek yerken dolaşıp dolaşıp dönmesine de sesimi çıkartmadım...  Bugün O'nun günü, güzel anıları kalmalı yarınlarına...
bir elinde dedesi,diğer elinde babaannesi varken çocuk olur insan...

İçim buruldu bir an... Kendi 23 Nisanlarımda öğretmenim tutardı elimi... Ayşe öğretmenim... belki de hiç bilemedi, o eli tutmasının, benim için ne kadar önemli olduğunu...

Çocuğu büyürken büyüyor insan, geçmişinde gömdükleri ile yüzleşiyor biraz.... " Teşekkürler ailem" diyebilmeli, kaybetmeden birlikte olmayı başarabilmeli...

Bayramları bayram yapmak elimizde...
Bayramın kutlu olsun oğlum...
Bayramın kutlu olsun içimde hala çocuk kalan yanım....
Bayramın kutlu olsun, şımartacak kimsesi olmayan çocuklar...
Bayramın kutlu olsun nazlı güzelim Türkiyem.

 






22 Nisan 2014 Salı

23 NİSAN


Merhabalar,

Tüm bayram coşkusu ile, içten içe başetmeye çalıştığımız 1920 yılına karşı ezikliğimiz ile merhaba...

Bugün ağaçlar çiçekler böceklerle ilgili bir yazı yazmayacağım elbette... Atalarımızla öğünüp Atatürk'e dizilen methiyelerden de nemalanmayacağım... Gün eleştirme günüdür, silkelenip kendimize gelme günüdür dostlar...

Kurtuluş Savaşı yıllarında çekilen acılara birazcık duyarlı bir Türk İnsanı 23 Nisan'ı içi titreyerek bekler.. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılması ile  bu günlere hediye edilen Özgürlüğün, Bağımsızlığın  karşısında saygı ile eğilir..

 23 Nisan yan gelip yatma, tatil tapma günü değildir, olmamalıdır da... Öğretmenler en çok 23 Nisan da mesai yapmalı.... anneler- babalar en çok 23 Nisan'da yorulmalılar.Bayramı bayram yapmadıktan sonra ha 23 ha 24 .... Ha Nisan, ha Mayıs ne fark eder..:((

Eminim hemfikirsiniz ki"bilgi nesilden nesile aktarılır", Mustafa Kemal'in öngörüsünü hatırlarsak "tarih yazan tarih yapana sadık kalmadığı sürece, tarih şaşırtıcı bir hal alabilir".... Unutmamak gerekir ki tarihi güçlüler yazar... Bizim konumuzla eşleştirirsek, güçlü tarih bilgisi olmazsa; yarınlar, dünleri bizim bildiğimiz gibi bilemeyebilirler.... 1920'lerin yaşadıkları gibi bilmezler...

Farkında olmak zorundayız, fark ettirmek zorundayız, 1915 yılında yaşananların bugüne yansımasındaki değişmeleri dikkate almak zorundayız...   Ermenilerce (ve  Fransız desteği ile hareket eden birliklerce) yok edilen yaşamlar, öldürülen bebekler, göz yaşları kan olmuş kadınlar tarihten siliniyor..... Farkında olalım.... Demek istediğim, dünün sorumlularının bu günkü torunlarına hesap kesmek değil elbette ki... Bu bizim kültürümüze, millet adabımıza ters... Lakin bizim gibi başka bir millet yok.. Bu durumda; bu günkü torunların,  ataları üzerinden bize, haksız, tek taraflı hesap kesmelerinin de önünde durmalıyız.

Bayram heyecanını önce biz, anne-baba olarak hissedelim... Zorunluluk değil... Şöyle derin derin bir nefes çekelim ciğerlerimize, beynimize biraz oksijen değegörsün.... Bomba sesleri olmadan, çocukların çoğunlukla, hala gülümsediği bu topraklarda "el" olmadan yaşayabilmenin farkını bir hissedelim... Coşkumuz buradan gelmeli...
Zaman çok çalışma zamanı... Zaman yarınları inşaa etme zamanı... Her gün tekrar etmemiz gereken şey " yarın çok çalışanların olacak.. En çok çalışanın sözü geçecek... Tarih belki de bugünden çoook farklı anılır olacak....."

Farkediş: Nesil planlaması, bu topraklarda uzun vadeli ve çok derin hesaplarla yapılıyor... Kendi tarihimizden utanan, "verin toprak gitsin" diyebilecek kadar şuursuzlaşabilen gençleri gördükçe ONLAR ellerini ovuşturuyor. Görev alma dönemi başlayanlar silkelenmeli, kendine gelmeli..   İlk adım, dünle ve yarınla birlikte BİZ olabilmek.

Bayrağın; kıymet bilmek, saygı duymak, sevmek,  çalışmak demek olduğun
u önce biz hissedelim... Çocuklarımız zaten hissedecektir...



Çocuklarımız özgürlüğü hissederek 23 Nisanları kutlasın,
Çocuklarımız vatan kelimesinin anlamını yaşayarak 23 Nisanları kutlasın.
Çocuklarımız yarınlarının çok da kolay olmayacağını bilerek  23 Nisanları  kutlasın
Çocuklarımız Dünyada sadece kendilerine nasip olan bayramın kıymetini bilerek 23 Nisanları  kutlasın
23 Nisan'ın tarihini bilerek 23 Nisanları  kutlasın...

Çocuklarımız 23 Nisanları kutlasın... Dünya döndükçe çocuklarımız ve çocukluğunu hissedebilenler hep kutlasın...

Sevgi ve coşku ile kalın...





15 Nisan 2014 Salı

İŞSİZLİK GÜNLERİ



İşsizliğimin ikinci gününde ne çok iş yaptığıma ben bile inanamıyorum. Ne çok şey ertelemişim.

Ortalığı süpürüyor gibi görünüp tozları halı altına atmakmış yaptığım..:) Şimdi, tek tek ortaya çıkmayı bekliyorlar.

İçim çok ezilse de; evet isten ayrıldım. İlk defa bu kadar zor oldu karar vermek; verilen kararı açıklamak ve uygulamak... Ben işi sahiplenir ve her yönüyle bana ait olsun isterim. Tüm olan biteni biliyor olmayı önemserim...Mühendis aklı ile başka çalşma kabına sığılamazdı ki :)) Herkesin iş yapma biçimi farklı... Ben fazla kontrolcü bir sistemden yana oldum hep ama son işim bu noktadaki fazlalıklarımı fena zımparaladı... İnsanın tanımadığı yanları ile tanışması icin cok farklı bir sektörde kazanacağı iş tecrübesi önemlidir... faydalarının altını kalın kalın çiziyorum.

İnsanoğlu yaşadıklarının toplamı..   Artık daha az keskin köşelerim var diyebiliyorum...:))


Dün, ilk defa Alper'i okuldan servisler çıkmadan aldım... Arabanın arkasına attığım bisikleti ile parka gittik ve yorulana kadar sürdü. Bu arada muhabbet ediyoruz havadan sudan... Yorulunca mızlanmaya başladı ve arabamıza dönüşümüz pek de sevimli olmadı...

 Fark ediş: Söz konusu çocuklar olunca asla bir beklenti içine girmemek gerek...Sonuçlar tahmin edemeyeceğiniz yerlere gidebilir...

Yine de çimlerin üstünde piknik denemesi keyifliydi.. Denemesi diyorum çünkü muhabbet şöyle devam etti:
       " Bu çok sıkıcı ve rahatsız; ben bankda oturacağım anne..."  Ve ben kırılan hayallerimi toplayıp yanına oturdum...:)

Biliyorum ki büyüdüğünde bunları hiç önemsemeyecek ve en basit hali ile yapmasaydın diyecek... Bu nedenle kararlarımızı alırken her ne kadar çocuk merkezli gibi görünse de  aslında benmerkezli olmalı.  Sonuçta 'birlikte vakit geçirmek'  insanoğlunun yaradılış nedenlerinden birisi... Aslında Alperi mutlu gördüğümde ben mutlu olduğum için tercihimden dolayı pişman değilim. Bakalım ev bana ne kadar dayanabilecek ya da ben eve..:)

Kendinizi nasıl iyi hissediyorsanız doğru olan odur. Gerisi yalan dünya. Neşet  (ERTAŞ)Abimizin dediği gibi:
     yalan dünya / yüzüme gülen yalan dünya... (Halk müziği severseniz şiddetle tavsiye edilir)


----------------

İkinci üniversite eğitimim devam ediyor ve bu hafta sonu 7 sınavım var.. Bu defa çıtayı yükselttim. 3,5 ortalamayla ilk dönemi kapatmak niyetindeyim. Artık sizlerle de paylaştığıma göre altında kalmamak gerek, çok çalışmak gerek.. Sayfa kaldırmadığım derslerim var ama olsun, her güne bir ders kurtarabilirim.... miyim...?:))
 İlk kitabi elime aldım ve ilk bölüm, ilk cümle: '  Hayatımız karar vermekle geçer.' .... Daha ne diyeyim:))


Her karar, var olan seçeneklerden vazgeçiştir ve her kararımızda diğer alternatiflerden vazgeçiyoruz aslında... 

Ruhunuzu özgür bırakacağınız kararlar verebilmenizi diliyorum... Sevgi ile kalın.




11 Nisan 2014 Cuma

KELEBEK ETKİSİ


Her insanın dünyası kendisi kadardır...

Düşünebildiğimiz kadar insanız, nefes alabildiğimiz kadar canlıyız..
Hayal kurabildiğimiz kadar çocuğuz, karar alabildiğimiz kadar özgürüz...

Hepimiz kendimiz kadarız... Dünya üzerindeki etkimiz de hepimiz kadar...
Sanki yokmuşuz gibi davranmaya hakkımız yok. Az, ya da çok.... "kelebek etkisi" teorisiyle paralel var-ız... Sadece etki gücümüzü fark etmiyor - ettiremiyor olabiliriz.

 Yokmuşuz gibi davranmak veya bize yok-mu-şuz  gibi davranılmasına izin vermek ümitsizlik değil midir? Demezler mi adama "sen kimsin ki ümitsizliğe düşüyorsun!!! Sen kimsin ki sana can veren kainata karşı çıkıp varlığına ters düşüyorsun...!!! Bilmiyor musun ki ümitsizlik küfürdür Yaradan'a...."

****

Küçük bir hikaye anlatmak isterim:)
Adam çok yorgundur ve bahçede ayaklarını uzatıp biraz dinlenmek ister, işler kötüdür ve çıkış noktası bulamamaktadır... Oğlu çok özlemiştir babayı sürekli kendisiyle ilgilensin ister, dikkatini çekmek için olmadık işlere kalkışır... Bakar ki sonuç alamaz, bisiklete binmeyi öğrendiğini göstermek ister... Baba zeki adam!!! yere tebeşirle bir çizgi çizer ve bisikleti ile çizgiyi takip etmesini söyler. Böylece çocuğu bisiklet sürerken meşgul olacağından kendisi de rahat edecektir.... Çocuk sürekli düşer ve ağlamaya başlar... Sorunu çözmek için tebeşirle oldukça kalın bir çizgi çizer ve tekrar denemesini ister.. Çocuk yeni sınırlarda DÜZ gidebilir, artık çizgide kalmak için zorlamaz ve direksiyona hakim olduğu için düşmez"... Baba şaşkınlık içinde kendi sorunlarının çözümünü görmüş ve hayatındaki sınırları genişletmesi gerektiğini anlamıştır,. Çözüm, kendini hapsettiği ince çizgiden kurtulmak için atması gereken adımlardır... Hikaye bu ya adam tüm sorunlarını halleder ve başarılarına başarı ekler...


Hikaye ana fikri nedir sizce?.... Pek çok şey hissetmiş olabilirsiniz ama benim çıkarımım:  "çocuklarınızla daha çok vakit geçirin..:)" Çünkü hayatınızdaki pek çok sorunun nedeni olayları bireyselliğe indirgeyip kendi dünyamızda karmaşık hale getirmemizdir. Oysa çocuklar o kadar sade ve düz bakıyorlar ki yaşama... Cevaplarınızı bulmak için en büyük yardımcınız olabilirler...





******************

Eğer sonsuzluğa inanıyorsanız, yani ölümden sonraki hayata, yaşamın her anı boş geçirilemeyecek kadar kıymetli...

Farkediş: Varlığınız; yarınları, belki de,  fark etmeyeceğiniz şekilde değiştirecektir.... Zübeyde Hanım, oğluna "Mustafa" ismini koyduğunda dünyaya nasıl bir etki bırakacağını ne kadar farkındaydı acaba..!!


Bu nedenle çok çalışmak gerek, her dokunduğumuz insana mutluluk tohumları  bırakmak gerek... BİR olmak gerek, hedef belirlemek gerek...BÜTÜN olmayı anlamak-anlatmak gerek.... Kimsenin, kimseye  yokmuş gibi davranmaya hakkı olmadığını anlatmak gerek... Önce kendimizden başlamak gerek...

Çocuğumuzun gözlerindeki pırıltıları torunlarımızda da görebilmek için adım atmak gerektiğini anlatmanın boynumuzun borcu olduğunu hissetmek-hissettirmek gerek.


Zenginliklerimizi kaybetmeden anlayabilmek gerek:) 

Sevgi hoşgörü ve bol tebessümle kalın








5 Nisan 2014 Cumartesi

KADERİN DEĞİŞİM SESİ...


Koca bir hafta geçti... Yine harala gürele... Ertelemelerle dolu koca bir hafta .. Geçti..

Kendime sorduğum soruların cevapsızlığıyla yoruldum...

Sahi, nedir değer vermek...?  Nasıl anlatırsın karşındakine değerli olduğunu?...

Bugün sizi kendi hayatıma misafir edeceğim bir yazı yazıyorum... Kabul çok cesurca... Samimi olursanız ve benimle paylaşırsanız yorumlarınızı sevinirim...:)

Karadenizde, kız çocuğu olarak doğduğunuzda 10-0 geriden başlıyorsunuz hayata... Bilen bilir...

Çalışma hayatım 16 yaşında başladı...
İlk işim için çok zor oldu babamı ikna etmek... Öyle ya kız kısmısı çalışır mıydı? Nasıl açıklanırdı soranlara.. Yediğimiz önümüzde, yemediğimiz arkamızda... Önce ablam kırdı kuralı... sonra ben de katıldım... Yaz tatili işi, okul forması diken bir atölyede ütücülük... Haftada 500 TL (eski para ile..) Nasıl bir inatsa.... :)

17 yaşıma üniversitede girdim.  Tekstil mühendisliği... İlk defa evden uzaklaşma ve karşılaşılan hayatın gerçekleri...

Mezuniyet sonrası, SSK'lı ilk işe başladığımda 20 yaşındaydım.. Başlarda çok iyiydi, herkes beni stajyer zannettiği için ustalarla iyi anlaştığımı zannediyorum:) Yeni mezun olmuşum, kulaklarımızdaki derslerden kalan "mühendis kavramı" ve yabancı kaldığımız "işletme içi insan ilişkileri".... Büyük ukalalıklarla girdiğim, patron torpilli işimden bir nevi kovuldum. Neden: insan ilişkilerinde başarısızlık....:)))

Aralıksız, soluksuz çalışma saatleri... Karanlık üretim binaları, uyduruk çalışma masaları....tecrübe..tecrübe...tecrübe....

Radikal bir karar ve İngiltere yolculuğu.. hem çalışacak hem dil öğrenecektim... Offf  ürkütücü ama tercih etmek istediğim hayat için şart... Önümde örnek aldığım bir arkadaşım da var... Demek ki üstesinden gelinebiliyormuş... Bana dayatılan hayatı yaşamak dışında tercihlerim olmalıydı...

İlk durak; İngiltere'de bir okyanus şehri, Southampton .... Hayatında, arkadaşında kalmasına bile izin verilmeyen ben, iki çocuğun bakımı ve ev işlerini üstlenerek bir evde yaşamaya başladım... Tam anlamı ile yepyeni bir dünya... kültürü, insanları, lezzetleri, kuralları.... 9  ay sonra  ikinci durak; Manchester... yepyeni bir başlangıç daha... 2 sene cebelleştikten sonra; "geri dönüp "tasarım" okuyacağım" kararımı ailemle paylaşmak için memlekete geldim ama bir daha İngiltere'ye geri dönmek nasip olmadı... Beklenmedik bir ölüm haberi ile, planlarım alt-üst oldu... her şeyin anlamsız kaldığı zaman karşısında kaderimin ilk kırılma sesiydi duydum.... "Kullar plan yaparmış Tanrı da gülermiş!!!"

Bursa....Gülümseyerek hatırladığım 6 yıllık bir tecrübe süresi daha.. Çince öğreniyoruz bir grup arkadaşla... Hedeflerimiz var, tam zamanı Çin'de olmanın... Ve kaderimin kırılma sesini ikinci duyuşum.... Evlendim...

Hayatımın sürüklenme yılları... İstanbul'da iki sene, Bursa'ya dönüş, taşınmalar....ve hayatımın anlamı ile tanışma... Oğlum için başlayan ertelemelerim.... vazgeçtiğim KENDİM...

Sonra hep vazgeçişlerimle dolu yıllarım... Ertelediğim hayallerim... Sığmaya çalıştığım yeni kalıplar... Lakin, artık biliyorum vazgeçişlerim erteleme değil... Ben erteledikçe yaşamayı hayal ettiklerimi; yaşama ihtimalim de uzaklaşıyor benden... Bağlanan elim kolum ile yine kilitli kalıyorum bana izin verilen saatlere... 

Oğlum mutsuz.. Çünkü okuldan en son O çıkıyor... Sorularına artık cevap veremiyorum, susuyor ve susuyorum... "neden hep okulda kalmak zorundayım!!! Neden hep geç kalıyorsun!!!! Ben hiç erken çıkmayayım mı???..Neden ben hep okula gitmek zorundayım!!!!".. Çünkü son servis 16:30'da çıkıyor ama annesi 19:00'da ancak gidebiliyor.... çünkü annesi çalışıyor.... çünkü 20 aylıkken başladığı kreş hayatına henüz ailece tatil molası veremedik.. çünkü....sessizlik en büyük haykırış.

Eşim mutsuz... Haftada sadece iki gün evde ve ben Cumartesi tüm gün çalışıyorum... Pazar günü nasıl geçiyor anlamıyorum... İşte yine Cumartesi ve yine bir gün bitti....

Dünya yansa işten çıkmak zorunda olduğum saat belli... Hali ile kalmak zorunda kalan arkadaşlar için de bu mutsuzluk nedeni... Sonuçta herkesin bir ailesi, hayatı, özeli var...

BEN, herkesi mutlu etmeye çalışırken her şeyi eline yüzüne bulaştırdığı hissi ile mutsuz kendi halinde insan... İyi bir eş, iyi bir anne olmaya çalışan sıradan bir insan...

Ve, kaderin kırılma sesini bir kez daha duyuyor gibiyim...

Hakkımızda hayırlısını dileyerek gözlerimi kapatabiliyorum sadece... Artık mutlu olmanın sırrının kabullenmekten geçtiğini biliyorum...

Derin bir iç çekerek gülümsüyorum kendime... bekliyorum kaderimin  hazırladığı yarınlarımı..

Geçen yılların ardından bakarken, başarma hissinden gelen mutluluk kırıntılarını hatırlayarak nefes alıyorum. Sokratesin dediği gibi, "mutlu olmak akıl işidir." Zaman, yaşamımıza biraz daha akıl katma zamanıdır;  hayatımızı tekrar gözden geçirme ve kırıkları tamir etme zamanıdır...


Fark ediş: Mutlu olmak için, herkesi mutlu etmeye çalışmaktan vazgeçmeyi öğrenmek gerek.

Her nefesin tadını çıkartabilmeniz dileği ile ,sağlık ve sevgiyle kalın...



3 Nisan 2014 Perşembe

YOK OLAN BAHARLAR...


Bugün baharı ne çok özlediğimi fark ettim...
Gelemedi bir türlü...baharı yaşayamıyoruz artık... Mevsim sayısının ikiye düştüğü gezegenimizde doğamızın elinden aldık, uyanışları ve uykuya hazırlık zamanlarını...

 Nasıl birdenbire uyandırıldığımızda garip bir şekilde adapte olamayız zamana, uykuyla uyanmak arası  çizgide asılı kalırız... Bence doğa da aynı tepkileri veriyor.  Erikler olmaya başlamışken kar yağabiliyor memlekete... cam önünde terlerken balkonda donmak da bundan.. çiçeklerimi nereye koyacağımı bilemiyorum bu yüzden.. Ödüm kopuyor, yeterince uyuyamadıkları için,  küsecekler diye....

Sonbahar da aynı değil mi?  hadi eğlencenin ortasındayken uyumaya çalışın bakalım... Iı-ıhh olmaz...
bedenin yavaşlamaya ve hazırlamak için zamana ihtiyacı var... yazdan kışa geçerken de gezegenimizin buna ihtiyacı var... Sonbaharı da aldık çocuklarımızın elinden... Doya doya renk cümbüşünü seyredemeyecekler Uludağ yolunda; Kültürpark'da dökülen yaprakları toplayıp kurumalarını gözlemleyemeyecekler... Herşey bir anda olup bitecek...

Bahçemizdeki badem ağacının çiçeklenmesinin keyfini; "eyvah, donacaklar" diye korkarken kaçırdık...
Güllerimizin filizlenmesini seyretmeyi; " naylonlasak mı" diye kendimizce çözüm telaşesindeyken unuttuk...
Çimlerin ne zaman kesilecek hale geldiğini bile anlamadık... Çim makinası ilk siftahını yaptı...
Biz uyanışı kaçırdık...

"Anne gezegenimizi kirletirlerse ölürüz" diyen oğluma karşı mahcubiyetim..  Kelimeler bazan öyle yanlız bırakıyor ki beni.. Bir araya gelip anlamlı bir cümle oluşturmuyorlar işte.... Susmak kalıyor elimde sadece yapabileceğim...

Çay bahçesindeki bakımsız süs havuzuna karşı kaşlarını çatıp "çok kızıyorum benim suyumu kirletiyorlar ... her yer sivri sinek olacak... nasıl oyun oynayacağım ben?.." diyen bir çocuğa karşı susmaktan başka ne yapabilirim...Hele ki tepki verdiklerinin, insanoğlunun doğaya yaptıkları karşısında ne kadar minik kaldığını bilince...

Ciğerleri sökülüyor dünyanın... Medeniyet insanı; acımadan, sorgulamadan, mesuliyet hissetmeden geçiriyor tırnaklarıını bulduğu her yere.... dişlerinin arasında her an yeni bir parça alarak yoluna devam ediyor... Kah Demre'de bir talan haberi geliyor, kah Çeşme'den... Bize özel değil  ki bu, insanoğlunun olduğu her yer böyle... Nevada çölünde Las Vegas'da yaşam kurmak için harcanan paralarda ortada ve yok edilen yağmur ormanları da...Dörtbir yanı kanıyor Dünyamızın...

Dün parkta koşmaya karar verdik oğlumla ve koşabileceğimiz park bulamadık... Arabada keşif turu yaparken... (boş araziye de razı olacaktım...) arka koltuktan gelen sesin samimiyeti ile içim ezildi.... "Anne buraya da ev yapıyorlar... Her yere ev yapıyorlar... "  Keşif turumuzun sonu, yine bildik bir çay bahçesinde her yere tıkıştırılmış masaların arasında, laf olsun diye konmuş iki kaydırak ve salıncakla avunmakla bitti... Bu haksızlık.... Ben uçsuz bucaksız alanlarda kavak ağaçlarının altında koşabiliyordum O'nun yaşındayken....

Herşeyden vazgeçip oğlumla yaşamı yakalamak için zamana DUR diyesim var...
Son balık öldüğünde, son ağaç kuruduğunda, son kuş yumurtası çatlamadığında insanoğlu anlayacak paranın yenmeyecek birşey olduğunu...!!!!


Farkediş: Her insan kendi dünyası kadar sahip çıkabilir dünyaya... Her insan kendi dünyasının tanrısıdır aslında....

Yaşamın değerini anlatmanın tek yolu Sevgi...

Sevginin paha biçilmez olduğunu anlatabileceğimiz yarınlarımız olması dileği ile...

yeşil kalın, sağlıkla kalın...