Translate

5 Nisan 2014 Cumartesi

KADERİN DEĞİŞİM SESİ...


Koca bir hafta geçti... Yine harala gürele... Ertelemelerle dolu koca bir hafta .. Geçti..

Kendime sorduğum soruların cevapsızlığıyla yoruldum...

Sahi, nedir değer vermek...?  Nasıl anlatırsın karşındakine değerli olduğunu?...

Bugün sizi kendi hayatıma misafir edeceğim bir yazı yazıyorum... Kabul çok cesurca... Samimi olursanız ve benimle paylaşırsanız yorumlarınızı sevinirim...:)

Karadenizde, kız çocuğu olarak doğduğunuzda 10-0 geriden başlıyorsunuz hayata... Bilen bilir...

Çalışma hayatım 16 yaşında başladı...
İlk işim için çok zor oldu babamı ikna etmek... Öyle ya kız kısmısı çalışır mıydı? Nasıl açıklanırdı soranlara.. Yediğimiz önümüzde, yemediğimiz arkamızda... Önce ablam kırdı kuralı... sonra ben de katıldım... Yaz tatili işi, okul forması diken bir atölyede ütücülük... Haftada 500 TL (eski para ile..) Nasıl bir inatsa.... :)

17 yaşıma üniversitede girdim.  Tekstil mühendisliği... İlk defa evden uzaklaşma ve karşılaşılan hayatın gerçekleri...

Mezuniyet sonrası, SSK'lı ilk işe başladığımda 20 yaşındaydım.. Başlarda çok iyiydi, herkes beni stajyer zannettiği için ustalarla iyi anlaştığımı zannediyorum:) Yeni mezun olmuşum, kulaklarımızdaki derslerden kalan "mühendis kavramı" ve yabancı kaldığımız "işletme içi insan ilişkileri".... Büyük ukalalıklarla girdiğim, patron torpilli işimden bir nevi kovuldum. Neden: insan ilişkilerinde başarısızlık....:)))

Aralıksız, soluksuz çalışma saatleri... Karanlık üretim binaları, uyduruk çalışma masaları....tecrübe..tecrübe...tecrübe....

Radikal bir karar ve İngiltere yolculuğu.. hem çalışacak hem dil öğrenecektim... Offf  ürkütücü ama tercih etmek istediğim hayat için şart... Önümde örnek aldığım bir arkadaşım da var... Demek ki üstesinden gelinebiliyormuş... Bana dayatılan hayatı yaşamak dışında tercihlerim olmalıydı...

İlk durak; İngiltere'de bir okyanus şehri, Southampton .... Hayatında, arkadaşında kalmasına bile izin verilmeyen ben, iki çocuğun bakımı ve ev işlerini üstlenerek bir evde yaşamaya başladım... Tam anlamı ile yepyeni bir dünya... kültürü, insanları, lezzetleri, kuralları.... 9  ay sonra  ikinci durak; Manchester... yepyeni bir başlangıç daha... 2 sene cebelleştikten sonra; "geri dönüp "tasarım" okuyacağım" kararımı ailemle paylaşmak için memlekete geldim ama bir daha İngiltere'ye geri dönmek nasip olmadı... Beklenmedik bir ölüm haberi ile, planlarım alt-üst oldu... her şeyin anlamsız kaldığı zaman karşısında kaderimin ilk kırılma sesiydi duydum.... "Kullar plan yaparmış Tanrı da gülermiş!!!"

Bursa....Gülümseyerek hatırladığım 6 yıllık bir tecrübe süresi daha.. Çince öğreniyoruz bir grup arkadaşla... Hedeflerimiz var, tam zamanı Çin'de olmanın... Ve kaderimin kırılma sesini ikinci duyuşum.... Evlendim...

Hayatımın sürüklenme yılları... İstanbul'da iki sene, Bursa'ya dönüş, taşınmalar....ve hayatımın anlamı ile tanışma... Oğlum için başlayan ertelemelerim.... vazgeçtiğim KENDİM...

Sonra hep vazgeçişlerimle dolu yıllarım... Ertelediğim hayallerim... Sığmaya çalıştığım yeni kalıplar... Lakin, artık biliyorum vazgeçişlerim erteleme değil... Ben erteledikçe yaşamayı hayal ettiklerimi; yaşama ihtimalim de uzaklaşıyor benden... Bağlanan elim kolum ile yine kilitli kalıyorum bana izin verilen saatlere... 

Oğlum mutsuz.. Çünkü okuldan en son O çıkıyor... Sorularına artık cevap veremiyorum, susuyor ve susuyorum... "neden hep okulda kalmak zorundayım!!! Neden hep geç kalıyorsun!!!! Ben hiç erken çıkmayayım mı???..Neden ben hep okula gitmek zorundayım!!!!".. Çünkü son servis 16:30'da çıkıyor ama annesi 19:00'da ancak gidebiliyor.... çünkü annesi çalışıyor.... çünkü 20 aylıkken başladığı kreş hayatına henüz ailece tatil molası veremedik.. çünkü....sessizlik en büyük haykırış.

Eşim mutsuz... Haftada sadece iki gün evde ve ben Cumartesi tüm gün çalışıyorum... Pazar günü nasıl geçiyor anlamıyorum... İşte yine Cumartesi ve yine bir gün bitti....

Dünya yansa işten çıkmak zorunda olduğum saat belli... Hali ile kalmak zorunda kalan arkadaşlar için de bu mutsuzluk nedeni... Sonuçta herkesin bir ailesi, hayatı, özeli var...

BEN, herkesi mutlu etmeye çalışırken her şeyi eline yüzüne bulaştırdığı hissi ile mutsuz kendi halinde insan... İyi bir eş, iyi bir anne olmaya çalışan sıradan bir insan...

Ve, kaderin kırılma sesini bir kez daha duyuyor gibiyim...

Hakkımızda hayırlısını dileyerek gözlerimi kapatabiliyorum sadece... Artık mutlu olmanın sırrının kabullenmekten geçtiğini biliyorum...

Derin bir iç çekerek gülümsüyorum kendime... bekliyorum kaderimin  hazırladığı yarınlarımı..

Geçen yılların ardından bakarken, başarma hissinden gelen mutluluk kırıntılarını hatırlayarak nefes alıyorum. Sokratesin dediği gibi, "mutlu olmak akıl işidir." Zaman, yaşamımıza biraz daha akıl katma zamanıdır;  hayatımızı tekrar gözden geçirme ve kırıkları tamir etme zamanıdır...


Fark ediş: Mutlu olmak için, herkesi mutlu etmeye çalışmaktan vazgeçmeyi öğrenmek gerek.

Her nefesin tadını çıkartabilmeniz dileği ile ,sağlık ve sevgiyle kalın...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder