Translate

18 Mart 2018 Pazar

ÇELİK KALE, ÇANAKKALE....


Kurtuluşun ilk kıvılcımının yandığı yer…
Bir neslin küllerinden doğacağı inancın, körüklendiği yer…
Tarihe “Çelik Kale” diye not edilen ÇANAKKALE…


Yıl 19 Şubat 1915…


Müttefik donanma, boğazın dış tabyalarını bombalamaya başladı…
İşgal birliklerinin Dünyaya “Hasta Adam” diye anlattığı, halkının vatan diye sarıldığı, Osmanlı toprakları; kendine geçirilen kanlı dişlerden kurtulmak için kıvranıyor…
Halk yorgun,
Halk kaybetmekten bıkkın…
Her yerde savaş haberleri ile eksilmekten üzgün…
Lakin halk, özgür olmadan yaşayamayacak kadar şehadete koşmaya razı…
‘ya istiklal ya ölüm’ diyecek bir lidere hasret…
Bitmek değil, yeniden doğmak için koşmaya hazır menzile…
İşgal devletleri “bitti” gözüyle bakarken haritaya “bittiklerini” gösterecek direnişi hayal edemezlerdi…
Tarihin yazmadığı bir inançtı yenildikleri…
Tarihin yazamayacağı acımasızlıklarına alacakları cevapla gömüleceklerdi sulara…
Halk olmanın temelinde, sevmek varsa insanı insan olmasından ötürü, ayrışmazlardı… Bu milletin evlatları anlatacaklardı…
Anlayacaktı dünya, bir olmak için, birlik olmak için yeterdi insan olmak…
Dili dini coğrafyası ne olursa olsun asıl mesele VATANI SEVMEK’ti, insan olmaktı, insanca – kardeşçe yaşamaktı…
Kosova’dan ailesini bırakıp gelmişti Zeynep Mido Çavuş… Gencecikti, gelinliği tabutu olmuştu Çanakkalede….
Yaralılara umut olan Egop Elmasyan, Mektebi Sultani mezunuydu, Çanakkale’de bize emanettir ruhu…
Tüm dünya iki kutuptu sanki…. Gönül sevdası ile silaha sarılıp “Türkler yıkılırsa yıkılır bu dünyada adalet” diyen Balkanlardan, Hicazdan, Halepten akın akın gelenler ve masa üstünde yeni harita çizenler….
Oysa öğreneceklerdi, Türklerle savaşmak için top tüfek yetmezdi… Yalanları ile topladıkları askerler arasında birlik kurulamazdı, Kazanmak için her mermiye bir beden yetmezdi…
Türkler bir ölür bin dirilirdi…

Memleket sevgisinin cinsiyeti olmaz “diye haykıran bir kahraman halk ile karşılaşınca düşman, saldırdıkça saldırdı, alçaldıkça alçaldı… Yüzyıllardır kurduğu oyunlarla hazırladığı zeminde parçalamadan kalkmak istemiyorlardı masadan…
Bilmiyorlardı, ateşledikleri ruhun dünyayı saracağını bilmiyorlardı…
Öğreneceklerdi…
7 Mart gecesi bir kader anıydı. Yüzbaşı Tophaneli Hakkı Bey ile Yüzbaşı Hafız Nazmi Bey; ezber bozan bir kararla Albay Cevdet Bey emri ile tarihin akışını değiştirdiler Karanlık Liman’da…  Aldırmadılar tehlikelere… Ölüme meydan okumaktı yaptıkları… Boğaza paralel bırakılan her mayın işgal kuvvetlerinin varlığına birer nokta idi…
18 Mart 1915’de Nusret Mayın Gemisi “Dünyanın en ünlü mayın gemisi” ünvanı ile tarihteki yerini alacaktı…
639 kişilik Fransız Bouvet ve İngiliz Ocean Zırhlılarının sulara gömülmesi ile tüm dünyanın merkezi oluvermişti Çanakkale…
Çekilen düşman donanması ardından Albay Cevdet Bey 400 bin şehidin ruhu ile zaferi tanımlar: “Gittiler, geçemediler, geçemeyecekler”…

18 Mart tüm Dünya’ya bir mesajdı Türklerden…
Güçlü olmak yetmezdi Çanakkale için…
Türklerin vatan dedikleri her yer ölmeye değerdi…
Kahramanlık, centilmenlik, insanlık dersleri fışkırıyordu her karış toprağında…
Fransız denizaltı Safir ele geçirildiğinde esir alınan mürettebat ailelerine yazdıkları mektuplarda şöyle diyorlardı: “Türk askerleri çok iyi, sıcak yemek veriyorlar”…
Oysa yokluğun insanın içini sızlatacağı bir açlıkla da savaşıyordu bu kahramanlar, lakin “esir dediğin hürmete tabidir” diyen bir iman, insanlığa saygı diyen bir kültür yükselir gönüllerden…
Çanakkale savaşında herkes birer kahraman, herkes birer efsanedir…
Albay Hafız Halit Bey’in kızı Nezahat Onbaşı… Gediz cephesinde babası ile omuz omuza çarpışır… Annesizliği çeker “vatanım anamdır” der… 600 asker cepheyi terk edip geri çekildiğinde çıkar önlerine: “ben babamın yanında memleket için ölmeye giderim, siz nereye?” der ve değişir cephenin kaderi… Geri dönen askerlerle cephe geri alınır… Nezahat daha 12 yaşındadır ve Onbaşı olur… İlk istiklal madalyasının da sahibi olacaktır.

Anafartalar Cephesinde Hatice Hnm, 56. Fıkrada çarpışır… Gönlü elvermez köşesinde sinmeyi, her vatan aşkıyla yanan gönül gibi sokar elini taşın altına… Babası Hacı Halilzade ile silah tutar. Kılık değiştirip Ahmet adıyla dokunduğu her tetik düşmanın gücünü yerle bir etmekteydi…
275 kiloluk merminin altına girdiğinde Seyit Onbaşı Bouvet Zırhlısına mezar olacaktı Çanakkale suları… 3. Top atışında gömüldü sulara, Seyit Onbası’nın kaldırdığı yük değil, bir vatandı elbet…
16 yaşında topçu mülazımı Mehmet Ali Efendi’nin doğum günü hediyesiydi şehadet suyunu içmek…
Halime Çavuş, “savaşmak için erkek olmak gerekmez yüreğimizi ortaya koymak yeter” deyip sarıldı süngüye… Çanakkale kahramanları efsane yazmaya, tarihin yönünü değiştirmeye hep omuz omuza devam ettiler… Kurtuluş savaşında da ateşlenen ruhu diri tuttular…
Mehmet Çavuşlardı destanların sahibi, “tek kolum yeter düşmana” diyerek, kesilen koluna rağmen dönmedi geriye cephelerden…
18 Mart Zaferi bir başlangıçtı…
Kürdüyle, Lazıyla,Çerkezi ile, Ermenisi ile, Süryanisi ile, Arapı ile vatan sevmenin dini dili ırkı olmaz diyen herkes kol kola idi… Öyle bir ruhtu ki açığa çıkan işgal kuvvetleri bin pişman olmuşlardı ama nafile… İzmir’den denize dökülene dek bir ölüp bin dirilecektik hep…
18 Mart deniz zaferi ardından 25 Nisan’da başlayan kara harekatı ile doğan her güneş yeni bir lidere selam çakıyordu…19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal …. Tüm tümen birdi, hepsi Mustafa Kemaldi… Arıburnu’ndan çıkan düşmanı Conkbayırı’nda durduran….
Artık Albay’dı rütbesi Ağustosta Anafartalar’da, Kireçtepe’de askeri deha örnekleri ile bir avuç askerle İngilizlere ders üzerine ders veriliyordu. Mustafa Kemal artık “Çanakkale Kahramanıdır”…
Düşman tüm dünyayı yalanları ile yığıyordu önümüze… Arıburnu’ndan çıkan bir sesle yer gök yağmur yağmur indi düşmanın başına…
Öyle bir ses ki ölüme meydan okumaktaydı…
Öyle bir ses ki yüreklerdeki inancı katladıkça katladı: “Size taarruz etmeyi emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum”
Ölümle ölümsüzlüğe varanlar hiç düşünmediler geri dönmeyi…
Her neferi ayrı bir kahraman olan 57. Alay….
Her vatan severin kalbinde minnet, ruhunda şükürdür 57. Alay…
 57. Alay askerleri 1915’den sonra hiç değişmedi.  Dünya döndükçe var olacak Türklerin 57. Alayı hep aynı isimlerle anılacaktır… Biliriz ki hala görevlerindedirler…
Ey Türkiye sevdalısı,
Ey memlekete gönül vermiş genç,
Tüm Dünya ne zaman Türklere karşı dursa değişir Dünyanın kaderi….
İşgal birliklerinin istemeden yaktıkları özgürlük ateşi tüm dünyada yankı bulur. Yenilmez dediklerinin yenilebilir olduğunu görürler… Hindistanda Afrikada yankılanan sesler vücut bulur. Mahatma Gandi: Mustafa Kemal İngilizleri yeninceye kadar tanrıyı da İngiliz zannediyordum” der. 
Bizi biz yapan, bizi bir yapan her değerimiz ruhumuzda, damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur…
Korkmadan, bilimden ayrılmadan, sanatın ışığını söndürmeden, birlik ruhuna ihanet etmeden omuzlarımızdaki Türkiye Cumhuriyetini yarınlara taşımak, muhasır medeniyetler seviyesinin önünde var etmek, Çanakkalede ateşlenen  özgürlük yolculuğumuza karşı boyun borcumuzdur.
400.000 şehidimize karşı, çekilen dayanılmaz acılara karşı görevimiz çalışmak, üretmek, insanlığı sevmektir…