Translate

10 Temmuz 2014 Perşembe

İNANMAK...


Ne mutlu inananlara...
Ne mutlu sarılacak bir gerçeği olanlara....
Neye inandığımız değil, inanacak bir şeylerimizin olmasıdır bence önemli olan....
Sonuçta inanmak aklı; akıl da gerçeği getirir...

İnsan merkezli düşünsel akımları es geçerek söyleyebilirim ki, hiçbir ilahi eksenli dinlerde körü körüne inanmak yoktur...  Okumak, düşünmek, ve kanaat kullanmak vardır... İstişare etmek ve verilen aklı kullanmak vardır...

Ne zaman ki yönetimler, birleştirici güç olarak DİN olgusunu keşfetti; işte o zaman yorumlama ustaları ile inanışlar eksenlerinden saptırılmaya başlandı...

***********

Tarihte özellikle mezhep savaşları adına kanlı notlar düşen hristiyanlar; protestanlar ve katolikler olarak büyük kayıplar vermiş ve barbarlığın sınırlarını zorlamıştır... Günümüzde, dünyaya insanlık dersi vermeye çalışan Avrupa, o dönemler insanlıkta çıkmış ve aklın sınırlarını zorlayan uygulamalarla, "adalet" adına büyük kıyımlara imza atmıştır...

Maalesef aynı senaryoların şimdilerde Müslümanlar üzerinde kurgulandığını görüyoruz... Ruhumuz eziliyor.. "Bunlar yeni değil, durun ve düşünün" diyoruz ama koşulsuz itaatin getirdiği uyuşukluk, kendilerine gösterilen hedefe kilitli robotlara dönüştürüyor insanları...

Dünyayı yaratan YARADAN, nasıl olur da insanlara birbirlerini öldürmeyi emreder... Hem de aynı din adı altında..???.

Benim inandığım KUDRET, iyiliği emreder ve kötülükten sakındırır;
Benim inancım, yerdeki taşı; olası canlıların ayağına takılıp canını yakması ihtimaline karşın;  kaldırmaya  bile sevap ile mükafat verir....
Benim örnek aldığım yol gösterenim; "komşusu açken bizden değildir" der. Paylaşmayı, korumayı, gözetmeyi emreder...
Benim ALLAH'ım "oku" diye insanlarla iletişime geçmiş bir GÜÇtür...

Ben, sonsuzlukta bir nokta dahi değilken nasıl düşünmem, nasıl okumam...!!!

*************

Din, zalimlerin elinde gözyaşına dönüşür, huzur yerine korku yayar....
Din, tüccarların elinde objelere sığdırılır... Kazanca dönüştürülür...
Din, insafsızların elinde, nefrete zemin olur...
Din, cahillerin elinde yoldan saptırır...
Din, insanlar düşünmeyi unuttuğunda YOK OLUR...

Önce hurafelere boğulduk... Sonra Kur-an okumaktan uzaklaştırıldık...

Sadece Cuma akşamları, ölülere hediye olarak gönderilen "Yasin"in okunduğu duvar süsüne çevrildi kutsal kitabımız... Süslü kaplar yaptık, duvara astık...


 Sonra kadını Kur-an'dan uzaklaştırma çalışmaları başarılı oldu... (Abdestsiz tutulmaz-saçı açık tutulmaz-kısa kollu tutulmaz-regl iken tutulmaz....) Zamanla  Yasin okunan evler de azaldı, sadece tozunun alındığı evler oluşturuldu..

 Şimdilerde içinde Kur-an olmayan evlerle inanç kaynağı sadece TV oluverdi.... Her yıl sorulan RAMAZAN SORULARI diye komedi bir eğitime dönüşüverdi programlar...

Eğitimsiz insan ya bastırıldı, ya da tepki ile inanmaktan uzaklaştı... İkisi de tam istenendi....

Arapça öğrenmek ve Kuranı arapça karakterlerle okumak anlatılamadı... Ruhani yanı insanlara sadece dikte ettirildi... Türkçe hatim yanlışmış gibi kelimeler arasına saklandı... Anlamını bilmediğimiz dualarla NAMAZ kılmak yeterli sanıldı...

Düşünmekten ve sormaktan korkmayan insanlar, Namaz kılmanın Yaradan'la yalnız kalmak olduğunu;  dualarla isteklerini her şeyin üstünde bir güçle paylaşmanın verdiği gücü bilirler...
Sizi hiç yargılamayan " gel ben affı severim ve bağışlayanım" diyen SONSUZ GÜÇ ile sorunlarından kurtulmanın yolunu bulurlar...

Oruç tutmanın "ruh detoksu" olduğunu ve "insana Yaradanın verdiği gücü hissetmenin yolu" olduğunu bilirler....

Düşünmeyen insanların "vay haline".....







9 Temmuz 2014 Çarşamba

ANNE OLMAK


Kaç gündür başladığım yazılar yarım kalıyor... Evde özel bir misafirim var... Canımın  canı, ruhumun yarısı, gözümün nuru eşimin, annesi...

Yıllarca tamamlanamayan, mıcır serili bir yolun son kurbanı olmuş, düşmüş ayak bileği kırılmış ( Sonraki hafta, ne hikmetse yol bir anda asfaltlanmış!!!!.. ) acil ameliyat ve sonrasında  yaşanan çok zor bir süreç...  yürüyemiyor... Moralini yüksek tutmak için çabalıyoruz; ama zor, çok zor... Sürekli yatmak zorunda olmak... Tekerlekli sandalye ile de olsa zorlukla hareket etmek... Birisini beklemek.. Her ne kadar gözünün içine baksak da yüzündeki hüznü dağıtmakta hep zorlandık... Oğlumun, babaannesine öpücükler yağdırdığı anlar hariç... O zaman başka bahar kelebekleri geçiveriyor gözlerinden... Beraber bir şeyler yaptıklarında mutlu olabiliyor ancak...

Televizyondan uzaklaştırma çabaları ile rengarenk yünlerle aklını çelmeye çalıştım. Toruna hırka talebimizde ısrarcı olduk ve yeni uğraşı ile televizyon seyretme sürecini makul bir seviyeye çekebildik... Yine "torun sevgisi" ağır geldi ve sonuç verdi şükür:)

******************
Alper doğduğundaki uykusuz gecelerim, ateşlendiğindeki çaresiz ağlamalarım, diş çıkartırken ki sancılarım, pişik olduğundaki krem denemelerim geliyor aklıma... Hastanede kaldığı günlerde yaşamın anlamsızlığını hissedişim dün gibi...

 Anne olmanın karşılığı olabilir mi hiç... Hiç ödenir mi bedeli.. "Anne-baba ikidir" denir bizim ellerde... Ne doğruymuş... Eşimi bana nasip eden Rabbim; bana kadar gözünden esirgeyen kayınvalidem.... Oğlunun yaşadığı her zorlukta içinin nasıl kavrulduğunu, eşimin ilk evliliğindeki sancıları, kaderi değiştirme çabalarını, çektiği torun hasretini ... Her ne kadar başlarda birbirimize alışmamız zaman alsa da "anne" olmak değiştiriyor her olayı yorumlama şeklini... Empati yeteneği gelişiyor insanın... İçindeki iyilik tohumları ormana dönüşüveriyor birden... Nasıl "off" derim, ruh eşime bedeninde can verilen ANNEye, ANNEme...

Anne olmak lafla anlatılmaz... pek çok afilli lafla süslenir ama  canından can vermeye sıra gelince anlaşılır "anne" ne demek...

Anne demek, karşılıksız sevmek demek...
Anne demek varlığının özüne inebilmek demek..
Anne demek, tüm kavramları boşa çıkartan  "hiç"lik felsefesini özümsemek demek...
Anne demek, bir gülüşe kendinden vaz geçmek demek
Anne demek, bir dokunuşa dünyayı karşına alabilmek demek...
Anne demek, bir nefes için "kötü" olmayı göze almak demek...
Anne demek, ANNE demektir..
Bire on vermek, can vermek, nefes vermek... Anne olmak "toprak" olabilmektir....

****************


Farkediş: İçinde "anne" sevgisi olan insanlardan zarar gelmez.  istisna olarak kabul ettiğim psikolojik sorunlu kişiler hariç,  kişinin annesi ile olan ilişkisi genel hakkında ip uçları verir... Yüreğinde merhamet olan insanlar sevmeyi bilir...



Annesi hayatta olan "şanslı insan"lardansanız, zamanın kıymetini bilmek gerek... Yüzlerinde oluşturacağınız bir tebessümün nelere "teşekkür" olduğunu düşünmek gerekir. Hakları ödenemez elbet ama "iyi ki doğurmuşum seni" demeleri için, kendilerini "özel" hissettirmek için ne yapsak az...

Dünyada mutsuz ANNE olmaması temennisi ile sağlık ve huzurla kalın...