Translate

17 Ağustos 2015 Pazartesi

AĞUSTOSDA KARTOPU...

Hayatımızı, her yönü ile olmasa da, biz şekillendiririz...

Korkularımız kadar önünü keser,
Hayallerimiz kadar yaşar,
Anlam yüklediğimiz kadar değerlenir,
Paylaştığımız kadar büyür,
Hissettiğimiz kadar "bizim" olur...

Ölüm, şu dünyadaki tek gerçek son..
Doğum ve ölüm arasındaki yaşanmışlıklar, bizi farklılaştırır...
Ne yapacaksanız yapın lakin öncesinde, "öleceğinizi hatırlayın...
Elinizde iki seçenek var... Yapmak ya da yapmamak
Yaşadığınız gün, kalan ömrünüzün ilk günü...

Birgün yaşamımız sona erecekse, bize verilen süre yaşanmış olmalı... 

Önce "özgür" olmalı insan... Özgürlük vazgeçebilmektir...  Vazgeçemediğimiz her şey bizi bağlar...
Vazgeçemediğimiz eşimiz, dostumuz, çocuğumuz, şehrimiz, işimiz, alışkanlıklarımız...

O yüzden "optimum özgürlük" diye tanımladığım bir alan vardır hayatımızda... Kendinizi mutlu edebileceğiniz, yaşamınıza değer katabileceğiniz alan...
Sakın o dilime burun kırmayın, ZAMAN GÖRECELİDİR... Bazen bir "pazar tatili" tüm haftadan daha uzun yaşanabilir...
Mutlaka siz de yaşamışsınızdır... Bir doğumhane-ameliyathane önü,  bir cenaze, bir mezuniyet, bir yangın, bir deprem anı.... Yıllar gibi uzun gelmiştir mutlaka...

.....................

Cumartesi ailece bisiklet turu, arkadaşlarla saklambaç,  akşam bahçede ızgara keyfi ve anında yapılan bir program....
Pazar sabah erkenden  uludağ zirve yolculuğu... Hedef, göller bölgesinde çay demlemek..:)

Alper'le yürünemeyecek bir rota...Her araçla çıkılamayacak bir yol için uygun bir vasıta tam bir "denk gelme" durumu oldu...  Herkesi o kadar işi vardı ki... sıralanırken bile yoruyordu insanı..  Biz uzun yaşamayı tercih eden bir grup insan, sabah erkenden keyifli anılar biriktirmek üzere çıktık yola...

Asla konforlu bir yolculuk değildi ama kesinlikle muhteşem bir yolculuktu...

 Araba içini, kahvaltı adına, mis gibi simit kokusu ile doldurduk....
Zıpladık, hopladık, kafalarımız çarptı, kikirdedik, bilgilerimizi paylaştık, her ortamda uyunabileceğini ispatladık...
Arabadan inip, "bulut görmüş şaşkın şehirliler" olarak bol bol fotoğraf çektik...
Yayla evini ve içinde yaşayan "kazak giymiş" insanlarını (belki biraz kıskanarak) izledik...
Bulutların dağa yürüyüşüne şahit olmanın heyecanını paylaştık...
Dağdan gelen suyu avuçlayarak içmenin keyfini zirvede yaşadık...
İddiaya girerek kar tepesine yürüdük, kartopu yaptık...
Ayak izlerimizi bıraktık...
Endemik bitkilerin varoluş zerafetine ortak olduk..Altın otu topladık...
Toprağın kokusunu, bulutların yakınlığını zihnimize kazıdık...
Üşüdük.. ısındık..sesimizin dağlarda yansımasına kulak verdik...
Sonra gönlümüzü, aklımızı, dağın verdiği özgürlüğü; yerimize gidecek insanlara bırakıp, kendi hayatımıza geri döndük...

Tercih ettiğimiz haliyle bizi bekleyen kendi  hayatlarımıza...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder