Translate

23 Eylül 2014 Salı

SOSYAL MEDYA VE 3. DÜNYA SAVAŞI...




Ne oldu da "sosyal medya" hayatımızda bu denli büyük bir yer kaplar oldu ?...
Bu nasıl bir toplu yönetim sistemi böyle, kitleler halinde içine dalıyoruz, çıkamıyoruz... İçine çekip çeviriyor biz insanoğlunu...

Uzun süredir sosyal medya kanallarında normalden daha çok vakit geçirip yorumları okuyorum, profilleri geziyorum... Şaşırılacak ne notlar çıktı ortaya; kimi komik, kimi trajik ne notlar...



Toplumsal bir güç oluşturduğunu düşünüyorsanız biliniz ki belli haberlerin hızlı yayılmasından öte değil... Yani tepkilerin klavye başında verilmesi öyle sonuca etki edecek bir eylem planlaması ortaya koymaz... Onca örnekte de gördüğümüz gibi fiziki bir güce dönüşmeyen çabalar klavye didişmesi olmaktan öteye gitmiyor zaten...Lakin birileri bir şekilde bu potansiyel enerjiyi aktive etme yolunu bulmak üzere...


Bu günlerde sosyal medyanın "bilgilendirme" değil, "bilgi kirliliği" yaratma sürecini yaşıyoruz. Kelimenin tam anlamı ile şahane bir "propaganda" kanalı halinde yani...
Haberlerin gerçekliği çok da araştırılamıyor ve bilgiler yanlı-sansürlü-dar açılarla-yönlendirici yorumlarla dikte ettiriliyor... Maalesef bu her yaş gurubu için, pek çok konuda kurgulanıyor...

Günümüzde "google hazretleri"  bilgiye erişimi -günümüz koşullarında" çok hızlı yapsa da artık "eriştiğimiz bilgilerin gerçekliliği"ni sorgulama gerekliliğini hissetmek gerek... Denetimsizce isteyen; istediği kimlikle, istediği bilgiyi, istediği kanaldan  dijital ortama sallayabiliyor... Tahmin edemeyeceğimiz bir veri girişine maruz kalmakta sistem ve aynı hızda kirlenmekte verilerin doğruluğu...

Biz, yani 30-40'lı yaşlar, öyle ilginç bir jenerasyonuz ki durup düşününce bant genişliği ürkütücü... Ben siyah-beyaz televizyonu hatırlıyorum, renkli tek kanal televizyon heyecanını, ikinci kanal geldiğinde aklımız uçmuştu....
Ödevlerimiz için kütüphanelerde saatler geçirirdik...Ansiklopediler evlerimizin kütüphanesinde mutlaka olurdu... Kütüphanelerimiz vardı ya..!!
 Bilgisayara ilk üniversite laboratuvarında dokunabilmiştim..
Çocuklarımızın ne olduğunu bilmediği "teyp, vhs kaset,müzik kaseti doldurma" ifadeleri 20'li yaşlar için birşey ifade etmiyor elbet...
Kara Şimşek dizisini seyrederken yolda, arabada telefonla konuşmak ne hayal gelirdi... "biz görür müyüz acaba" diye sorardık birbirimize...
Cep telefonu "takoz" tabiri ile hayatımıza 90'lı yılların başlarında girmişti... Komikti... Üniversitede birkaç kişide görür gülerdik...
Cepte taşınan, çağrı merkezi üzerinden msj gönderilebilen "çağrı aleti" diye birşey vardı... Havalı bir durumdu...

Şimdi uzay çağını yaşıyoruz ve ortalama 30 yıl daha yaşayacağımızı öngörsek, daha nelere şahit oluruz diye düşünüyorum.. 3. Dünya savaşı dahil!!!! İşte bu kitlesel bilgi iletim kanalları "propaganda" saldırılarında daha etkin kullanılırsa, o zaman var olan potansiyel enerji fiziksel enerjiye dönüşecek ve önü alınamayan bir dalgalanmaya dönüşecek..

1. Dünya savaşında savaştan dahi haberi olmayan köylerin varlığından bahsedilir, oysa şimdi her şey çok hızlı dönüşüyor.. Her şey o kadar hızlı yaşanıyor ki enerji sıkışıyor.. Ruhlarımız bedenlerimize yetişemiyor..


Sosyal medya işte bu hızlı yaşamdan doğan boşluğu dolduruyor... Gençlerin olmak istedikleri gibi olabildikleri bir alan olarak karşımıza çıkıyor. Herkes güzel-yakışıklı, zengin, mutlu... herkes ama herkes imrenilecek bir hayat koyuyor ortaya... Mutsuzlukları perdeleme yolu aslında...



Hızlı yaşam içinde sokak oyunlarını bilmeyen çocukların imdadına bol aksiyonlu tablet oyunları yetişiyor...

Zihinsel olarak enerjiyi boşaltıyor olsalar da kaslardaki hareketlilik birikiyor.. Hastalıklı bir bedene dönüşüyor.. Aşırı kilo, hantal kas yapısı, tembel bir yaşam..
Anne-baba ise çok çalışıyor, yani aile içi iletişim zayıf... Komşuluk yok... Sınıf arkadaşlar bile yok... Uykuda eğitim sistemlerinin talep görmesine şaşmıyoruz artık. Sanal evlilikler, sanal düzen tasarımları, sanal savaşlar ve sürdürülmesi gereken hayatın anlamsız olduğunu fısıldayan sosyal medya...!!
"Özlü sözler" adı altında kendi hayatımızdan soğuma eğilimleri... Altı dolduran felsefi birikim olmayınca özlü sözler "hayatı sorgulatır...Yeni hayat sunma çalışmaları böylece desteklenir. "Filtreli fotoğraflar"la yeni bir tarz yakalama çabaları anlam kazanır.. Kim olmak isterse olabiliyor insanlar.. cinsel tercihleri sorgulanmaz, başarı listesine istediği her şeyi ekleyebilir, istediği şehirde yaşayabilir, istediği okulda kendini gösterebilir... Hatta istediği yerde çalışabilir..

Fark ediş: Sosyal Medya, sanal dünyada -MIŞ GİBİ bir hayat alternatifi sunar bize... varmış gibi... olmuş gibi... sahipmiş gibi... mutluymuş gibi.... İşte bu yüzden kitleler içine dalıp çıkamıyor...Çıkmak istemiyor...
Bu arada propagandalardan da kurtulamıyor...

Mutlu olmak için "gerçekten" mutlu olduğumuzu hissettiğimiz anlara ihtiyacımız var... Kafamızı kaldırıp çevremizdeki herkesi kitap okumaya, birbirimizle konuşmaya, birlikte yemek yemeğe zorlamalıyız... Gençliğin buna ihtiyacı var... Ancak bu yolla beyinlerimizi koruyabiliriz..

Abarttığımı söylediğinizi duyar gibiyim.. Lakin ben bizim jenerasyonun göremeyeceği zamanın inşa edilme şekline dikkatinizi çekmek istiyorum... yani 50- 60 yıl sonrası için tehlikeyi fark etmeliyiz... Bu derece makineleşmemeli insanlar... Birilerinin yazdığı doğruların beynimize kodlanmasından korunmak gerek... Başka türlü "özgür insan ırkı"ndan bahsedilemeyecek maalesef...


Hayatında hareket olmayan, sıkıntılı yaşamlarına hareket katmayı tercih eden gençler işte bu yolla silah altına giriyor...  Yaşamına biraz anlam katmak, bir güce dahil olmak ve ortak hedef isteyen insanlar Ortadoğu'ya akıyor... Bunların hiçbiri durduk yere, birden bire olmuyor... Lütfen düşünelim...

Bir filmden alıntı: "istediğin şey arkadaşında ise önce onu düşmanın yap.. Saldırmak için neden oluştur..." İşte Dünyada ortaya konan tiyatro da aynen bu... Bu oyunu bozmanın yolu ise savaşacak insan olmayışıdır... 

Savaşı planlayanlar, önce savaşacak kitleyi hazırlar, sonra nedeni paketler, süsler püsler, pimini çeker ve beyinlere yerleştirir...

Lütfen yarınlarımıza, çocuklarımızın yarınlarına sahip çıkalım... Beynimizi koruyalım...










































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder