Translate

20 Şubat 2016 Cumartesi

ZAMANI SAHİBİNE BIRAKMAK...

Ne çok üzüldüm, ne çok ağlar oldum şu günlerde...
Her ateş birer parça düşmedi mi evlerimize, yüreklerimize...
Bugün oğlumun, "bana yardım eder misin anne" sözü ile tarifsiz bir tokat yedim kendimden...

Sen kimsin ki; her şeyi biliyormuş gibi zamanı yargılıyorsun...
Sen kimsin ki zamanı senin şekillendirebileceğine itimat ediyorsun..
Sen kimsin ki, ilahi adaletin üzerinde güç olabileceğini düşünüyorsun...
Sen kimsin ki "geç kalındı" diyorsun...

Sormazlar mı neye göre "geç"...

Neye göre "her şey bitti".. Kim için "her şey bitti"...

Bir meteora bakmadı mı dinozorların dönemini noktalamak?...

Bir deprem, bir tsunami...
Bir afet yetmez mi senin "güç" dediğin odakları noktalamaya?..

Sonsuzlukta güneş "nokta" gibi görünüyorken, varlığı göz ardı edilebilen Dünya gezegeninde sen nesin ki..
Bu ümitsizlik, bu korku, bu kabul ediş... Bu boyun eğiş kime...!!!

Yok öyle karalar bağlamak...
Yok öyle kafayı eller arasına alıp kalan nefesimizin hesabını vermemek..

Giden kahramanların her memleket sevdalısı üzerine hakkı varken, yok öyle susmak...

Zaman daha çok varlık gösterme zamanı...
Zaman, devletimizi bize emanet eden atalarımıza karşı hesap verme zamanı..
Zaman, öksüz bıraktıkları evlatlarına "özgür" yarınlar bırakabilmek için şehitlerimizden  görevi devralma zamanı...

Yok öyle "oy vermekten başka ne gelir elden" diyerek pembe dizi deryasında kaybolmak...

Topyekûn hazırlayacağız kendimizi olası "en kötüye" ve topyekûn "en iyi" olan için göklerden gelecek karara "amin" diyeceğiz...

Neyin neye vesile olacağını bilemeyiz...
İnanalım ki, Cumhuriyet tarihi boyunca içimizde yeşeren ayrık otlarının temizlenme şansını yakaladık..
İnanalım ki; çocuklarımıza daha özgür ve tam bağımsız bir ülke bırakabilmek için "başarı", ile tamamlamamız gereken bir süreç yaşıyoruz...


İlk adım;
Asla iyiyi düşünmekten vaz geçmiyoruz..
Çocuklarımızdan vazgeçmiyoruz.. Onları vaktinden önce"bizsiz" bırakmıyoruz..
Her anın hakkını vererek yaşıyoruz...
Daha çok çalışıyoruz.. Daha çok değer katıyoruz yaptığımız işe....
Bağımlı olmadan üretebilmek adına tüm zorlukları yenebilmek için muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur....


İkinci adım:
"Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak
sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.."
mısralarının anlamına varana kadar, ruhumuza işleyene kadar okuyoruz...
Korkmadan, hissederek, inanarak okuyoruz...

 "İhtiyacımız olan tek şey daha çok çalışmaktır" diyen Mustafa Kemal'i hissetmek için  yüzümüzü dünya gerçeklerine dönüyoruz...
"Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım" diye çığlık çığlığa tüm zalimlere korkmadan meydan okuyoruz...

Üçüncü adım:
Tarihimize sahip çıkıyoruz, çocuklarımıza daha çok anlatıyoruz..
Çok yönlü okuyoruz...
Kendi var oluş nedenimizi bulana kadar okuyoruz...
İyilik yapmaktan vazgeçmiyoruz... Kötülüğün ilerlemesine kendi çevremizden başlayarak engel oluyoruz. Önce biz samimi oluyoruz kendimize karşı..
"Ya Resulullah kötülük yapan kötülüğünden usanmıyorsa, ben iyilik yapmaktan niye usanayım ki" diyen Hz. Ali'yi anlamaya çalışıyoruz...

Lafımın özü;
Zaman silkelenme zamanı...
Üzerine örtü çekilmiş gibi bizden uzak tutulan ilahi kitabımızla Yaradan'ın sözleriyle kendi yaşam felsefemizi aydınlatma zamanı gelmiştir..
En'am Süresi 73. ayet: Gizliyi açığı bilendir ve O, hikmet sahibidir; her şeyden haberdardır."
Ahzap Süresi 3. Ayet: "Allah'a güven. Vekil olarak Allah yeter."
Duha Süresi 3. Ayet: "Rabb'in seni terk etmedi ve darılmadı."

Yaradan'a güvenip yatmaktan bahsetmiyorum elbette.. Böyle yapanların sayesinde, hoşgörü dininin, "dine uzak tutulanların zihninde" ne hale getirildiğine şahidiz..

Al-i İmran Süresi 139. Ayet: " Gevşeklik göstermeyin, üzülmeyin. Eğer inanmışsanız, üstün gelecek olan sizsiniz."...

Umudunuz ve inancınızla Kalın...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder