Translate

28 Şubat 2016 Pazar

ÇOCUKLARIMIZA ÇİZDİĞİMİZ DÜNYA...

Çocuklarımızın çocuk olması gerektiğini, unutur olduk...

O kadar 3. sayfa haberlerine maruz kaldı ki bizim nesil, çocuklarımızı sarıp sarmalayarak koruyabileceğimize inandık...
Mahalle hayatlarını bırakıp site hayatlarını tercih eder olduk.
Güvenlik görevlilerinin beklediği giriş-çıkış kapıları ile hayatı farklı olanlarla ilk ayrışmalarına imza attık..."İnsan olan her can değerlidir" değil de "Sen daha değerlisin" dedik.

Önce beynimizde ayrıştırılmamıza izin verdik... Sonra çocuklarımızı BİZ ayrıştırmaya başladık...
Okula servisle gitmelerinin daha "güvenli" kabul ettik... Okul yolu eğlencelerini aldık ellerinden..

Sosyal-ekonomil denklik diye bir kavramı öyle içselleştirdik ki, çocuklarımız için dünya sınırlarını daraltmış olduk... Yani onlara sağladığımız " kaygılarla örülü, sözde güvenli, sözde özgür dünyanın" vazgeçilmez olduğunu kabul ettik, ettirttik...

"Herkesin tableti var" savunmaları ile ağlamalı talepleri biz yarattık.

Kurslar arasında koşturmalarla sokaklarda oyun haklarını ellerinden aldık..
Ya sanal toplara vuruyorlar ya da top oynayan karakterleri "tuşlarla" kontrol ediyorlar... Fark etmeden yaptığımız en büyük kötülüklerden biridir çocuklarımıza...  içten içe "piyon" olmayı; birilerinin kurguladığı oyunda karakter olmayı öğretiyoruz..

Tam gün "özel" okullarda müşteri yaptık çocuklarımızı.. Sipariş üzeri eğitimlerin yeterli olacağına inandık..
Okul duvarlarında "burada balıklara uçma, kuşlara yüzme öğretilmez"  yazılmasını sağlayacak öğretmenler yetiştiremedik!!!
Eğitimin anlamı ile öğretimin anlamını karıştırdık.. Öğretmenlerimiz bile atlar oldu bu detayı...

Her çocuğun bilim adamı olması gerekmediğini söyleyen okulları tercih ederken;  maksimum akademik başarıyı da arıyoruz..."Körlerle sağırlar birbirini ağırlar" oynuyoruz çocuklarımız üzerinden...
Veliler "kör" olup okulun ifadeleri ile yetiniyor, çocuktaki değişimi "sendromlarla, ergenlik teorileri" ile açıklıyor;
Okul yönetimi sağır olup çocukların çığlıklarını duymuyor...
Her şeye rağmen; öğrenci - veli- öğretmen sacayağı sistemine de toz kondurulmuyor...

Biz kendi hayatımıza  "..mış gibi" devam ederek çocuklarımıza karşı sorumluluklarımızdan kendimizi sıyırdığımızı farkına hala varamıyoruz...
Eğitimlerinden  parayla tutulan bakıcıları dadıları sorumlu tutuyoruz;
Öğretimlerinden; sorumluluk geliştirme-öğrenmeyi öğrenebilme yeterliliklerinden; okulları sorumlu tutyoruz.

Aldığımız çantanın markası, giydiğimiz montun bedeli gibi davranıyoruz çocuğun eğitimine yatırılan paraya...
Şarlatan okulların yayılmasını destekliyoruz  böylece...
Eşitliği, insan haklarının evrenselliğini anlatıyoruz, eşit yaşam hakkı vermediğimiz çocuklarımıza...

Ailede temellenen "eğitimi" okulda temellenmesi gereken "öğretim" ile karıştırıyoruz...
Veli topu öğretmene, öğretmen topu veliye atarken arada kalan çocuk, hayatı "şıklardan" ibaret sayıyor...

Oysa tüm çocuklar, gerçek dünyada kendi yüklerini sırtlandıklarında  doğru kararları verebilecekleri bir çocukluk yaşamalı...
Okulları ister özel olsun ister devlet okulu olsun; gözlerimiz çocukların üzerinde olmalı..

Biliyoruz ki karşılaşacakları hiçbir sorun, seçenekleri ile karşılarına çıkmayacak.. Sorunları tanımlamayı ne kadar doğru yaparlarsa o kadar doğru sorular soracaklar... Doğru sorular da doğru cevapları getirecek...

Sahi öyle değil mi hayat...?




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder