Translate

22 Ocak 2015 Perşembe

OYUNCAKLAR MI, OYUN OYNAMAK MI?...


Sadece birlikte vakit geçirmek istiyor...
Aslında o kadar haklı ki.. Yanlız olmak insan olmanın doğasına ters..
.............
10 gündür bel ağrısından muzdaribim. Çeken bilir, Allah düşmanımın başına vermesin... İnsanın çoraplarını giyebilmesi, oturması-kalkması ne büyük lütuf... Insanoğlu,  nasıl muhteşem bir mucize olduğunu zorlanınca anlıyor. Elimizin altındaki her şey, her sahip olduğumuz tüm yetenekler sanki sonsuza kadar bizimmiş gibi davranıyoruz. Değerlerini  fark etmiyoruz... Ta ki kaybedene kadar...

.........

Oğlumun odasında artık adım atacak yer kalmadı oyuncaklardan. Oyuncakları eleme zamanı gelmişti.
Tüm evi iki saatte topluyorsam Alper''in odasından 5 saatte çıkamıyorum (oyuncakların parçalarını bul- eksiklerini tamamla- kutularını ayır...derken tam bir zaman canavarı)...

 Bir Cumartesi koca bir kutu alıp "artık oynamadığı" oyuncaklarını ayıracağımızı söyledim... Beklemediğim bir heyecanla :
-oleyyy artık yeni oyuncaklar alabileceğiz" dedi.




Odayı bayağı bir rahatlattıktan sonra ayırdıklarından  bir kaç özel parçayı bizim minik kardeşlerimiz "Hatice Melis ve Zeynep Duru" için ayırdı. Kalanları baharda sokak tezgahı yapıp satışa çıkartacağız. Bakalım ticarette ne kadar  başarılı olacak...:)

Artık daha rahat oynayabileceğini, oyuncaklarını bulabileceğini ve odasında kalan boş alanın O'nu mutlu edeceğini düşünürken 10 gündür sadece benimle oturuyor. Ya resim yapıyor ya da sinema keyfi yapıyoruz. ( ağrılarımdan dolayı ev etkinliklerine zoraki mola verdik:(...)

Odasına çıkması ve oyuncakları ile oynaması için ben üstüne giderken O daha çok dibimden ayrılmamaya başladı...
-Anne sen korkma ben hep yanındayım...
-Tamam oğlum...Sen yanımda iken ben çok güçlü hissediyorum
-Zaten güçlü ol... Ben tüm kötü adamlara bir vurarım:) her yerlerini parçalarım..
-Peki süper kahramanım... Yine de sen kavgayı asla başlatan olma olur mu... Elbette ki bizleri koruyacaksın ama unutma akıllı adamlar kavga etmezler... Sorunlara çözüm bulurlar....


Aslında  uzun ve karmaşık cümleler kurduğumu anlamamıştım. Gözlerini kocaman açıp "ben erkeğim ve savaş severim".. dediğinde konunun sandığımdan daha ciddi olduğunu anlayabilmiştim.


Sınıfındaki arkadaşları ile genişlemeye başlayan sosyal alanı ile kimliğinin parçalarını topluyordu.. İşte benim etki edemeyeceğim bir alana gelmiştik... "ben erkeğim..."
Erkek olmak savaşı sevmek demekti...
Erkek olmak ağlamamak demekti...
Erkek olmak korumak demekti..
Erkek olmak kavga etmeyi öğrenmek demekti...
Oysa bizim evde şiddetin "Ş"si yoktur... Lakin, kabullenmeliyim ki; evin dışındaki hayatların oğluma yansıyan kısmını daha fazla dikkate almalıyım.




Konuyu değiştirmek istedim.
-Hadi odanda seni bekleyen koca bir oyuncak dünyası var. Onlarla ilgilenmezsen üzülürler...
-Olmaz.. Seni burda yanlız bırakamam... Hem sensiz eğlenemiyorum..

Evet ya...
Konu oyuncak değil ki...
Konu aslında hiç oyuncak olmadı...

Bizim en hassas olmaya çalıştığımız konu idi "çok oyuncak almamak". Ve oyuncak almak istediğinde Alper hep merkezde kalmıştı.. Biz oyuncağa ihtiyacı olmadığını göstermek için elindekilerle nasıl oynayabileceğini gösteriyorduk... Biz Alperle oynuyorduk...
Konu bizimle birlikte olmak.. En keyifli yaptığımız şey ise oyun oynamak... Onlarca irili ufaklı itfaiye arabası var ama babası ile yaptığı itfaiye arabası çok daha değerli... Hala birlikte oynamak istediğinde eli uydurma itfaiye arabasına gidiyor...
Benimle oynamak istediğinde "-şehir kuralım" anne ile başlıyor..

Biz oyun oynarken "beraber" vakit geçiriyoruz...

İşte o yüzden  oyuncaklarından çok kolay ayrıldı... O yüzden aldıktan sonra yüzlerine bakılmıyor... Oyuncak dediğin paylaşılmıyorsa anlamsız nesneye dönüşüveriyor...  Okulda yeterince oyuncaklarla oynanıyor...Evde bizi oyuncaklarla çevreliyor...

 Biz aile olarak oyuncaklara anlam katıyoruz. Aralarında akrabalıklar kuruyor, farklı şehirleri trenlerle birbirine bağlıyor... Hastaları ambulansla taşıyor... Korsanları timsahlardan kurtaran süper kahramanları uçuruyoruz... Biz oynarken "birlikte" vakit geçiriyoruz...




10 gündür, ben sahalardan çekilince oğlumun oyuncakları anlamını kaybetmeye başladı...
"Keşke bir kardeşi olsaydı" dedim ilk defa...
Ben hiç oyuncak eksikliği hissetmemiştim. Annemin dibinde de büyümedim...Çünkü ablalarım vardı... kardeşim vardı... Hayal güçlerimiz ile "voltran" oluyorduk zaten... Ben hiç yanlız olmadığımı anlıyorum, oğlumun yanlızlığına kılıf ararken...

Bu sıralar en sevdiğimiz oyun "hikaye oluşturma"
Her şeyin mümkün olduğu bir gezegende karakterlerimizi anlatıyoruz ve ilişkilendiriyoruz.
Alpercim de hikayeyi resme döküyor..
Böylece ilk kitabını da yaptı. Kalemi elime tutuşturup hangi sayfaya ne yazmam gerektiğini söyledi. "-aynı dediğim gibi yazdın değil mi anne, sakın değişik şeyler yazma.." ültimatomları arasında tamamladım yazma işini... kağıtları zımbaladı ve kitabına isim verdi...

Belimin ağrıdığı süre zarfında hiç oyuncak almadık...




"Birlikte" vakit geçirebilmek için sadece yaptığımız işten keyif almamız yeterli...
Görev değil... Sorumluluk değil... Sadece mutlu olmak için...

İnsanın çocuğunun olmasının en güzel yanı, yeniden "oyun" oynamayı keşfedebilme şansıdır. Bu ayrıcalığı kendinizden esirgemeyin. Siz keyif almaya bakın, çocuğuz  size nasıl oynayacağınızı öğretecektir..


Çay saatleri,  ayıcıkları çaya çağırdığında, mutfakta ayıcıklara kek yapma, kağıtları kesip anlamsızca da olsa yapıştırma.. Dergiden yüzler kesme... Çocuk ruhunuza dönmek için ihtiyacınız olmayan tek şey "PARA"...

Farkediş: Büyürken zorluklarla savaşmayı öğreniyor, oynamayı unutuyoruz. Yine de kendimizi kaptırıp; oyun arkadaşlığı ile anne-baba olmayı birbirine karıştırmamakçok önemli:)


Bol oyunlu, az oyuncaklı günler diliyorum size..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder